Şımarık çocuk sevmiyorum.
- I don't like spoiled children.
Tom şımarık küçük bir çocuk.
- Tom is a spoiled little brat.
Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
Dikkatsizliği ile işini bozdu.
- She has spoiled her work by being careless.
Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
- Tom ate some spoiled food and became sick.
Her şeyi berbat etmek istemiyorum.
- I don't want to spoil everything.
Sonu berbat etmek, insanlığa karşı iğrenç bir suçtur.
- Spoiling an ending is a heinous crime against humanity.
Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum.
- I want you to stop spoiling the kids.
Sürprizi bozmak istemiyorum.
- I don't want to spoil the surprise.
Sürprizi bozmak istemiyorum.
- I wouldn't want to spoil the surprise.
Sen bir şımarık çocuk gibi davranıyorsun.
- You're acting like a spoiled child.
Şımarık çocuk sevmiyorum.
- I don't like spoiled children.
Şımarık bir velet gibi davranıyorsun.
- You're behaving like a spoilt brat.
Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum.
- I want you to stop spoiling the kids.
Süt çabuk bozulur mu?
- Does milk spoil quickly?
Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
- Tom ate some spoiled food and became sick.
Çocuklara yüz verip şımartma.
- Don't spoil the children.
Ben şımarık çocukları sevmem.
- I don't like spoiled children.
Roger, that rich Bishop of Salisbury, spoiled of his goods by King Stephen, through grief ran mad, spoke and did he knew not what.