Büyükbaba ve büyükannelerim kroket oynamaktan hoşlanırlar.
- Meine Großeltern spielen gerne Croquet.
Çocuklar oynamak istedi.
- Die Kinder wollten spielen.
Kızlar oyun oynayarak eğlendi.
- Die Mädchen vergnügten sich mit Spielen.
O, bugün niçin tenis oynayamaz?
- Warum kann er heute nicht Tennis spielen?
Piyes çok eglenceliydi; oraya gitmeliydin.
- The play was very amusing; you ought to have gone there.
Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
- The play was so popular that the theater was almost full.
Tiyatro oyununu bilmiyorum, fakat yazarı iyi biliyorum.
- I don't know the theater play, but I know the author well.
Sami'nin grubu Kahire'de bir gösteri yapıyordu.
- Sami's band was playing a show in Cairo.
Gitarı ne kadar iyi çalabiliyorsun?
- How well can you play guitar?
Keman çalabilir misin?
- Can you play the violin?
Olayların akışına göre hareket edelim.
- Let's play that by ear.
Tom her zaman kurallara göre hareket etmez.
- Tom doesn't always play by the rules.
Cats like playing in the sun.
- Katzen spielen gerne in der Sonne.
I learned to play guitar when I was ten years old.
- Ich habe mit zehn gelernt, Gitarre zu spielen.