Definition of spare in English Turkish dictionary
- yedek
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Yedek bir gömleğim yok.
- I don't have a spare shirt.
- {f} canını bağışlamak
- {s} boş (zaman)
- {f} ayırmak
Ayırmak için hiç paramız yok.
- We don't have any money to spare.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
- {i} yedek parça
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
- {f} öldürmemek
- {f} harcamamak
- {f} kaçınmak
- (Askeri) YEDEK: Bir teçhizatın veya sistemin bakım veya tamiri için ikmal edilmiş montaj, tali montaj veya münferit parçası
- fazla olarak
- azlık
- kıyamamak
- ince yapılı
- bağışlamak
- fazla (para)
- kaçmak
- {f} esirgemek
- arık
- boş
Boş zamanımda gitar çalarım.
- I play the guitar in my spare time.
Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
- Yuriko arranges flowers in her spare time.
- kıt
- serbest
- {f} ayır
Arabanızda ayıracak yer var mı?
- Is there any room to spare in your car?
Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
- Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- artan
- sıska
- zayıf
- kıymamak
- az
- fazla
Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
- spare parts yedek parçalar spar
- {i} ihtiyat
- {s} fazla (para): Do
- spare cash ihtiyat akçesi
- kıt dar
- {s} eli sıkı
- bowling oyununda iki top atışı ile kukaların hepsini düşürme
- {f} tutumlu olmak
- {f} korumak
- {s} boş, kullanılmayan (oda)
- {s} yetersiz
- ihtiyat az
- {f} idareli kullanmak
- {s} az kullanan
- {f} tatsız bir
- {f} (sıkıcı bir şeyden) kurtarmak: Spare yourself the trouble. Kendini o zahmetten kurtar
- {s} hasis
- {s} yemekleri az ve basit olan (beslenme tarzı)
- {s} cimri
- {f} bağışlanmak
- ince
Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
- yedekli
- bol olmayan
- kurtarmak
- yedeklenme
- slow
- yavaşlatmak
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
- sparing
- tutumlu
Ünlem işaretini tutumlu kullanın.
- Use the exclamation point sparingly.
- spare part
- yedek parça
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
- slow
- {s} yavaş
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Lütfen daha yavaş konuşabilir misin?
- Could you speak more slowly, please?
- spare part
- (Askeri) YEDEK PARÇA: Bak. "repair part"
- spare time
- zaman ayırmak
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
- spare time
- vakit ayırmak
- spare no expense
- paraya kıymak
- spare one's life
- canını bağışlamak
- spare parts list
- (Askeri,Teknik) yedek parça listesi
- spare rib
- (Gıda) kaburga
- spare some time to
- vakit ayırmak
- spare some time to
- zaman ayırmak
- Spare the rod and spoil the child
- Kızını dövmeyen dizini döver
- spare time
- boş zaman
Boş zamanında ne yaparsın?
- What do you do in your spare time?
Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
- I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- spare time activity
- boş zaman uğraşısı
- spare tire
- yedek lastik
Tom arabasının bagajına yedek lastik koydu.
- Tom put the spare tire in the trunk of his car.
İki yedek lastik alıyoruz.
- We are taking two spare tires.
- spare tire
- yedek tekerlek
- spare tire
- stepne
- spare tyre
- stepne
- spare tyre
- yedek lastik
- spare wheel
- yedek tekerlek
- spare wheel
- stepne
- spare a thought for
- bir başkasının durumunu düşünmek
- spare capacity
- Atıl kapasite
- spare change
- yedek değiştirmek
- spare key
- Yedek anahtar
I found my spare key yesterday.
- spare map
- yedek harita
- spare me
- Beni yedek
- spare rib
- Yedek kaburga
- spare the time
- zaman yedek
- spare wheel
- Yedek lastik
- spare wheel cover
- stepne kapağı
- spare another's life
- hayatını bağışlamak
- spare blanket
- ekstra battaniye
- spare blanket
- yedek battaniye
- spare bower anchor
- (Askeri) ihtiyat demir
- spare hose
- (Otomotiv) yedek hortum
- spare hours
- boş zaman
- spare me
- hadi be sen de !
- spare money
- kara gün parası
- spare money
- ihtiyat parası
- spare no cost
- masraftan kaçınmamak
- spare no expense
- paradan kısmamak
- spare no expense
- masraftan kaçınmamak
- spare no expense!
- masraftan hiç kaçınma!
- spare no expenses
- masraftan kaçmadan
- spare no pains
- zahmet etmemek
- spare no sacrifice
- fedakarlıktan kaçınmamak
- spare part box
- yedek parça kutusu
- spare part depot
- (Askeri) yedek parça deposu
- spare part surgery
- organ nakli cerrahisi
- spare parts kit
- yedek parça kiti
- spare parts list
- (Askeri) YEDEK PARÇA LİSTESİ: Bak. "repair parts list"
- spare receptor
- (Tıp) yedek reseptör
- spare room
- boş oda
Tom boş odasını bir öğrenciye kiraya verdi. Odayı kiralayan öğrenci Mary idi.
- Tom rented out his spare room to a student. The student who rented the room was Mary.
Boş oda, misafirler için hazırdır.
- The spare room is ready for guests.
- spare seat
- boş koltuk
- spare smb.'s life
- hayatını bağışlamak
- spare smb.'s life
- canını bağışlamak
- spare someone's blushes
- (deyim) utandırmamaya çalışmak
- spare the life of
- canını bağışlamak
- spare the rod spoil the child
- kızını dövmeyen dizini döver
- spare time
- boş vakit
Tom'un boş vakitlerinde ne yaptığını biliyor musunuz?
- Do you know what Tom does in his spare time?
- spare time activities
- boş zaman etkinlikleri
- spare tire
- göbek
- spare tire
- k.dili. hafif (şişman) göbek
- spare tire
- yedek lastik [aut.]
- spare tire
- (Otomotiv) stepne lastik
- spare tire
- beli saran yağ
- spare tire housing
- (Otomotiv) stepne çukuru
- spare tire housing
- (Otomotiv) istepne çukuru
- spare tyre
- (Otomotiv) stepne yedek lastik
- spare tyre
- beli saran yağ
- spare tyre
- göbek
- spare tyre
- yedek lastik [aut.]
- spare wheel
- yedek lastik [aut.]
- spare wheel carrier
- stepne yeri
- spare wheel cover
- stepne örtüsü
- spare wheel frame mounting
- (Otomotiv) yedek tekerlek şase haznesi
- spare wheel retainer
- (Otomotiv) yedek tekerlek tutucu
- spare wheel retainer
- stepne tutucusu
- spare wheel retainer kit
- stepne tutucusu kiti
- spare wheel strap
- stepne bağlama parçası
- spare wheel well
- (Otomotiv) stepne yuvası
- spare wheel well
- (Otomotiv) stepne muhafazası
- spare wheel well
- (Otomotiv) stepne yeri
- spare wheel well
- stepne borusu
- spare wheel winch
- stepne vinci
- sparingly
- tutumlu bir şekilde
- slow
- {s} kesat
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
- slow
- {s} hızı azaltan
- slow
- {s} sıkıcı
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
- slow
- {s} geri kalmış
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Kol saatim geri kalmış olmalı.
- My watch must be slow.
- spare parts
- (Askeri,Teknik) yedek parça
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
- sparing
- tedbirli
- not to spare
- kıymak
- replenishment spare parts
- (Askeri) bütünleme yedek parçaları
- slow
- ağırkanlı
- slow
- ağırlaşmak
- slow
- kaplumbağa gibi
- spare part
- (Politika, Siyaset) yedek malzeme
- sparing
- pike
- there is enough and to spare
- yeter de artar
- enough and to spare
- yeter de artar bile
- slow
- {f} yavaşla
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
- slow
- (up/down ile) yavaşlamak
- slow
- (sögen) geri
- spareness
- zayıflık
- sparing
- az kullanan
- sparing
- {f} ayır
Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
- Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- a spare part
- Bir yedek parça
- keep a spare
- Bir yedeğini bulundurmak
- slow
- yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
- spares
- yedek
- sparingly
- tutumlu olarak
- there is no time to spare
- hiçbir zaman yedek için
- time to spare
- zaman yedek
- are there any spare fuses
- yedek sigorta kutusu var mı
- are there any spare gas tanks
- yedek gaz deposu var mı
- are there any spare sheets
- yedek çarşaf var mı
- depot spare parts
- (Askeri) DEPO YEDEK PARÇALARI: Bir deponun kendi hizmet sahası içerisinde bulunan bakım kademelerinin stoklarını yenilemek için stok ettiği yedek parçalar
- do you have spare parts
- yedek parçanız var mı
- enough and to spare
- yeter de artar
- go spare
- {a} (deyim) çok kızmak veya üzülmek
- hot spare
- en iyi yedek
- hot spare
- favori yedek
- i have not a minute to spare
- kaybedecek hiç vaktim yok
- in one's spare time
- boş vaktinde: Do it in your spare time! Onu boş vaktinde yap!
- in one's spare time
- boş vaktinde
- initial concurrent spare parts
- (Askeri) GENEL İHTİYAÇ YEDEK PARÇALARI: Malzemeyi kullanan teşkiller ile bakım teşkillerinin ilk dağıtım ihtiyaçları ve kademeler için bir yıllık tahmini üs depo ikmal ihtiyaçlarını ve ayrıca ilgili malzeme ile kullanılabilecek herhangi bir ek dağıtım ihtiyacını karşılamak için gerekli yedek parçalar
- replenishment spare parts
- (Askeri) BÜTÜNLEME YEDEK PARÇALARI: Noksanları tamamlamak, dağıtılanları yerine koymak ve hizmetteki bütün malzemeyi, birinci yılın genel ihtiyaç ana yedek parçaları ile sağlananlara ilaveten, devamlı bakım parçaları temin etmek üzere tedarik edilen yedek parçalar
- running spare
- (Askeri) SARF YEDEK PARÇASI: İcap ettikçe değiştirme parçaları temin etmek üzere, ilk çalışma için gerekli parçalardan ayrı olarak ve çalışır durumdaki bir takım teçhizatla birlikte sevkedilen ambalajlı yedek parça. Örneğin; vakum tüpleri, pil ve fırça
- running spare
- (Askeri) sarf yedek parçası
- slow
- hızını eksiltmek
- slow
- (fiil) yavaşlamak, yavaşlatmak
- slow
- güç anlayan
- slow
- {s} 1. yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
- slow
- {s} geç
Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
- In childhood, time passes slowly.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
- slow
- {s} geri
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Bu saat on dakika geridir.
- This watch is ten minutes slow.
- slow
- {s} eli ağır
- spare tire
- istepne
- spareness
- {i} azlık
- spareness
- {i} yetersizlik
- spareness
- {i} sıskalık
- sparing
- kaçınma
- sparing
- ihtiyat
- sparing
- merhametli
- sparing
- sparinglytedbirli olarak sparingnesstedbir
- sparing
- idare
- sparing
- vicdanlı
- sparing
- idareli