I have nothing to do with their troubles.
- Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
I had difficulty in making myself understood in French.
- Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
A traffic accident caused us a lot of trouble.
- Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
Overpopulation is a big concern.
- Aşırı nüfus büyük bir sorundur.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
Don't worry about such a trivial problem.
- Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.
In that case, we've got a problem...
- Bu durumda, bir sorunumuz var.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
- Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.