Sen neden daha yakında gelmedin?
- Why didn't you come sooner?
Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
- If only she were to help, the job would be finished sooner.
Onu daha çabuk yapmalıydık.
- We should've done that sooner.
Daha çabuk gelmeliydin.
- You should've come sooner.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Sakıncası yoksa birazdan buraya gelin.
- Please come here soon if you don't mind.
O birazdan burada olacak.
- He will be here soon.
Lütfen bana elinden geldiğince kısa süre içinde yaz.
- Please write to me as soon as you can.
Kısa süre içinde ona söylesen iyi olur.
- You'd better tell them soon.
Er geç farkına varacak.
- She will notice sooner or later.
O er geç ortaya çıkacak.
- Sooner or later, she will appear.
Çok geçmeden şoku atlatacaktır.
- She will get over the shock soon.
Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
- If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
O yakında hastaneden ayrılacak.
- She will leave the hospital soon.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Niçin bana onun burada olduğunu söylemedin? Olabildiğince erkenden bilmem gerekiyordu.
- Why didn't you tell me he was here? I had to know as soon as possible!
Ses biraz sonra kayboldu.
- Soon the sound died away.
Uçak biraz sonra görüş mesafesinden çıktı.
- The airplane soon went out of sight.
Okulun yakıldığına dair haberler şehirde hemen yayıldı.
- The news that the school had been burned down soon spread though the town.
O, üniversiteden mezun olduktan hemen sonra evlendi.
- She got married soon after her graduation from the college.
Üzgünüm sana daha erken yazamadım.
- I'm sorry I couldn't write to you sooner.
Onu ne kadar erken yaparsan, o kadar iyi.
- The sooner you do it, the better it is.
Gökyüzünün harika rengi az sonra yok oldu.
- The beautiful color of the sky soon faded away.
Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
- Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
Bu yakın zamanda olacakmış gibi görünmüyor.
- It doesn't look as if that's going to happen any time soon.
Yakın zamanda Boston'a geri gidecek misin?
- Are you going back to Boston anytime soon?
O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
- He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
Onlar tartışmıyorlar fakat daha ziyade bir oyunu prova ediyorlar.
- They're not quarreling, but rather rehearsing a play.
Japonca bilgim oldukça zayıftır.
- My knowledge of Japanese is rather poor.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Aptal parasını çabuk harcar.
- A fool and his money are soon parted.
he had no sooner got off the bus.
I’d no sooner completed the report I was working on than my secretry put three more on my desk .
He'd no sooner begun to speak than the lights went out. = Konuşmaya başlar başlamaz ışıklar söndü.
O benim annem değil aksine benim en büyük ablam.
- She is not my mother but rather my oldest sister.
O benim oğlum değil, aksine, ben onun babasıyım.
- He's not my son, rather, I'm his father.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Sana çabucak cevap vermediğim için üzgünüm.
- I'm sorry I didn't reply to you sooner.
Ona yardım etmelisin, ve çabucak!
- You must help her, and soon!
I would sooner die than marry you!.
Oklahoma has almost, but never quite elected a Republican Governor. But in national politics the Sooner State has twice strayed from the Democratic reservation (Harding and Hoover).
He’ll turn up sooner or later.
No sooner had I started mowing the lawn than it started raining.
... about three years ago that it would be sooner than 20 years. ...
... should've done it sooner. ...