sonuçsuz

listen to the pronunciation of sonuçsuz
Turkish - English
inconclusive

Current data is inconclusive. - Şimdiki veriler sonuçsuz.

The results are inconclusive. - Sonuçlar sonuçsuzdur.

ineffective
to no avail
fruitless, abortive, ineffective, inconclusive, vain
barren
fruitless

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

sterile
vain
abortive
idle
ınconclusive
sonuç
conclusion

The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't. - Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.

You must not jump to conclusions. - Sonuçlara atlamamalısın.

sonuç
result

If you divide any number by zero, the result is undefined. - Eğer herhangi bir sayıyı sıfıra bölerseniz, sonuç tanımsızdır.

Many diseases result from poverty. - Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.

sonuç
{i} consequence

This could have unintended consequences. - Bunun umulmadık sonuçları olabilir.

Tom took a moment to consider the consequences. - Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.

sonuç
outcome

Regardless what you may do, the outcome will still be the same. - Yapabileceğiniz ne olursa olsun, sonuç hâlâ aynı olacaktır.

He understood the negative outcomes of being wasteful. - O, savurgan olmanın olumsuz sonuçlarını anladı.

sonuçsuz çaba
Sisyphean labor
sonuçsuz çaba
Sisyphean task
sonuç
{i} end

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents. - NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

It's simply cause and effect. - Sadece neden ve sonuçtur.

sonuç
{i} show

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.

sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

sonuç
event

Things eventually changed. - Sonuçta işler değişti.

You'll tell me everything eventually. - Sonuçta her şeyi bana anlatacaksın.

sonuç
child

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

sonuç
bottom line
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

That decision will have far-reaching and serious consequences. - O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.

This decision had important results. - Bu kararın önemli sonuçları vardı.

sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

My efforts produced no results. - Çabalarım hiç sonuç vermedi.

Like causes produce like results. - Benzer sebepler benzer sonuçlar üretirler.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
Turkish - Turkish
Sonuca ulaşamayan, sonuç vermeyen, neticesiz
Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonuçsuz
Favorites