Tom has the bad habit of jumping to conclusions.
- Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.
What conclusions did they come to?
- Hangi sonuçlara vardılar?
On the whole I am satisfied with the result.
- Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.
Many diseases result from poverty.
- Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.
Tom is prepared to accept the consequences.
- Tom sonuçları kabul etmeye hazır.
He who makes the mistake bears the consequences.
- Hata yapan sonuçlarına katlanır.
The outcome of the election is doubtful.
- Seçim sonuçları şüphelidir.
I never doubted the outcome.
- Ben sonuçtan asla şüphe etmedim.
I hope everything will turn out well in the end.
- Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
- NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
I'm sure your efforts will result in success.
- Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.
He said to himself, Will this operation result in success?
- Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
It's simply cause and effect.
- Sadece neden ve sonuçtur.
The efforts brought about no effect.
- Çabalar sonuç getirmedi.
The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous.
- Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.
Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
You've always known that eventually everyone would find out.
- Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
- Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
All in all, how many different schools have you attended?
- Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
Sami didn't fully understand the ramifications of his actions.
- Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.
Let's stop this fruitless argument.
- Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.
Your effort will surely bear fruit.
- Çabanız mutlaka sonuç verecek.
Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime.
- Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.
Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring.
- Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.
She's still a child after all.
- Sonuçta o hâlâ bir çocuk.
Sami had a relationship that resulted in a child.
- Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.
Both your father and I understand the consequences of your decision.
- Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.
This decision had important results.
- Bu kararın önemli sonuçları vardı.
The election results were extremely close.
- Seçim sonuçları son derece yakın.
Such international cooperation produced great results.
- Böyle uluslararası birleşme harika sonuçlar doğurdu.
Like causes produce like results.
- Benzer sebepler benzer sonuçlar üretirler.
I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
- Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
Ultimately, he ended up going to school.
- Sonuçta, okula gitmeye son verdi.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.