son derecede

listen to the pronunciation of son derecede
Turkish - English
infinitely
unco
infinitesimal
son derece
immensely

It bothers me immensely. - Bu beni son derece rahatsız ediyor.

Tom is immensely powerful. - Tom son derece güçlü.

son derece
highly

I highly recommend it. - Bunu son derece tavsiye ederim.

I would highly recommend it. - Bunu son derece tavsiye ederim.

son derece
tremendously

It helped me out tremendously. - Bu bana son derece yardımcı oldu.

It's tremendously exciting. - Bu son derece heyecan verici.

son derece
{i} utmost

This is a matter of the utmost importance. - Bu son derece önemli bir mesele.

It's a matter of the utmost importance. - Bu son derece önemli bir konu.

son derece
{s} sublime
son derece
desperately

Tom desperately needed that. - Tom'un son derece ona ihtiyacı vardı.

I desperately need a car. - Bir arabaya son derece ihtiyacım var.

son derece
{s} dire
son derece
profoundly
son derece
infinitely

This website is more addicting than Facebook, and infinitely more useful. - Bu web sitesi Facebook'tan daha bağımlılık yapıcı ve son derece daha faydalıdır.

Anything is infinitely better than nothing. - Bir şey hiçbir şeyden son derece daha iyidir.

son derece
out-and-out
son derece
through-going
son derece
(Argo) terrifically
son derece
mightily
son derece
darned
son derece
all-fired
son derece
intense
son derece
exceedingly

I thought that went exceedingly well. - Onun son derece iyi gittiğini düşünüyordum.

We're exceedingly proud of you. - Seninle son derece gurur duyuyoruz.

son derece
surpassingly
son derece
almighty
son derece
intensely
son derece
vitally
son derece
well-being
son derece
extremely

Tom is extremely thankful to Mary for her help. - Tom Mary'ye onun yardımı için son derece minnettar.

Tom is extremely busy now. - Tom şimdi son derece meşgul.

son derece
eminently
son derece
enormously

Sami became enormously successful as a developer. - Sami bir geliştirici olarak son derece başarılı oldu.

son derece
gloating
son derece
unco

Tom seems to be extremely uncomfortable. - Tom son derece rahatsız görünüyor.

son derece
damn
son derece
simply
son derece
extreme

Their equipment is extremely advanced. - Onların cihazı son derece gelişmiş.

Tom is extremely busy now. - Tom şimdi son derece meşgul.

son derece
most

She is a most gracious neighbor. - O, son derece nazik bir komşudur.

son derece
terribly

Oh, I'm terribly sorry. - Oh, son derece üzgünüm.

Tom is terribly busy at this time. - Tom şu anda son derece meşgul.

son derece
towering
son derece
veriest
son derece
awfully

Your new car looks awfully expensive to me. - Yeni araban bana gerçekten son derece pahalı görünüyor.

It's awfully cold this evening. - Bu akşam son derece soğuk.

son derece
pyramid
son derece
extremity
son derece
enormously, in the extreme, extremely, exceedingly
son derece
exceedingly, extremely
son derece
beyond measure
son derece
jolly
son derece
cruelly
son derece
in the extreme
son derece
revoltingly
son derece
damned
son derece
sadly
son derece
to the nth degree
son derece
ultra
son derece
{s} out and out
son derece
in the highest degree
son derece
rattling
son derece
awfull
son derece
deadly

Tom is deadly serious. - Tom, son derece ciddidir.

son derece
{s} direful
son derece
measure

The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular. - Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

son derece
with a vengeance
son derece
{s} arrant
son derece
thundering
son derece
strongly

I strongly suspected that he had been lying. - Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.

She strongly resembles her grandmother. - Son derece büyükannesine benzer.

son derece
to the utmost
son derece
exceptionally

Tom is exceptionally handsome. - Tom son derece yakışıklıdır.

Mary is an exceptionally beautiful girl. - Mary son derece güzel bir kız.

son derece
{s} last

It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast. - Son derece soğuktu ve yılın son akşamında neredeyse karanlıktı ve kar hızlı düşüyordu.

The last few days have been terribly busy for both of us. - Son birkaç gün ikimiz içinde son derece yoğundu

son derece
all fired
son derece
deeply

I deeply regret having caused the accident. - Kazaya sebep olduğuma son derece pişmanım.

He looked deeply into her eyes. - Onun gözlerine son derece içten baktı.

son derece
{s} uttermost
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) FEVKALGAYE
son derece
Pek çok, çok fazla
son derecede
Favorites