Aslanların şahinler üzerinde kolay bir galibiyeti vardı.
- The Lions had an easy win over the Hawks.
Tom galibiyet golünü attı.
- Tom scored the winning goal.
İngiliz kuvvetleri bu sırada zaferler kazanıyorlardı.
- British forces at this time were winning victories.
Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
- If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.
- That team has little, if any, chance of winning.
Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
- He didn't jump high enough to win a prize.
Her kazanan sonunda başarısız olur.
- Every win fails eventually.
Her zaman başarılı olamazsın.
- You win some, you lose some.
Sıra beyazda ve kazandı.
- White to play and win.
Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?
- Is there any possibility that he'll win the election?
Kazanmak önemli olan tek şey değildir.
- Winning isn't the only thing that matters.
Saygın bir insan bulmak bir piyango kazanmaktan daha zor.
- Finding a decent man is more difficult than winning a lottery.
Kazançlar çok yüksekti.
- The profits were very high.
Firma ihracattan büyük kazançlar elde etti.
- The firm has made large profits from exports.