Polis bir muhbirden bir ipucu aldı.
- The police got a tip from an informant.
Sami, Leyla'nın bir polis muhbiri olduğunu düşündü.
- Sami thought Layla was a police informant.
O, kazaya tanıklık etti.
- He witnessed the accident.
Tanık onun adını açıkladı.
- The witness stated his name.
Esperantistlerin ve Yehova Şahitlerinin yaklaşımları arasındaki herhangi bir farklılık görmüyorum.
- I don't see any differences between the approaches of Esperantists and of Jehovah's Witnesses.
Yakındaki bir okulda birçok çocuk uçak kazasına şahit oldu.
- Many children at a nearby school witnessed the plane crash.
İspiyoncu hakkında herhangi bir bilgi ifşa edemem.
- I cannot disclose any information about the informant.