Bir incitici söz ve bir küçümseme hariç, asla daha yumuşak tutkularla konuşmadı.
- He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.
- Tom wanted a pencil with a softer lead.
Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.
- Tom wanted a pencil with a softer lead.
Bir incitici söz ve bir küçümseme hariç, asla daha yumuşak tutkularla konuşmadı.
- He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Hava yumuşak ve toprak nemli.
- The air is soft, the soil moist.
Ayakkabılar, deriye benzeyen yumuşak bir malzemeden yapıldı.
- The shoes were made of some soft stuff that looked like leather.
Tom Mary ile yumuşakça Fransızca konuştu.
- Tom spoke softly to Mary in French.
Leyla, Sami'yi yumuşakça ağzından öptü.
- Layla kissed Sami softly on the mouth.
Bebeği uyandırmaktan korktuğum için yavaşça yürüdüm.
- I walked softly for fear of waking the baby.
Tom Sadece gözlerini kapat. diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.
- Just close your eyes, whispered Tom, and when Mary closed her eyes, he kissed her softly on the lips.
Mumun alevi hafif rüzgarda titriyor.
- The candle's flame is flickering in the soft breeze.
O yumuşaklık hissi veriyor.
- It is soft to the touch.
Tom alkolsüz içecekleri sever.
- Tom likes soft drinks.
Alkolsüz içkim nerede?
- Where is my soft drink?
Tom yaşlılığında yumuşak başlı oluyor.
- Tom is getting soft in his old age.
Tom tatlı dilli ve kibar.
- Tom is soft-spoken and polite.
Humphrey tatlı dilli bir kişidir.
- Humphrey is a softly-spoken person.
At the intersection, there are two roads going to the left. Take the soft left.
There was a soft breeze blowing.
Soft lighting.
My head sank easily into the soft pillow.
When it comes to drinking, he is as soft as they come.
Polish the silver with a soft cloth to avoid scratching.
a soft job.