Despite her nonchalant air, she is paying close attention to everything you say.
- Onun soğukkanlı havasına rağmen, söylediğin her şeyle yakından ilgileniyor.
Tom is cold, distant and arrogant.
- Tom soğukkanlı, mesafeli ve kibirli.
Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.
- Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
- Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
I should've kept my cool.
- Soğukkanlılığımı sürdürmeliydim.
I was cool as a cucumber.
- Aşırı derecede soğukkanlıydım.
I was as cool as a cucumber.
- Aşırı derecede soğukkanlıydım.
Fish are cold-blooded animals.
- Balıklar soğukkanlı hayvanlardır.
I suspect that Tom is a cold-blooded murderer.
- Tom'un soğukkanlı bir katil olduğundan şüpheleniyorum.
Tom's unflappable, even under great pressure.
- Tom büyük baskı altında bile soğukkanlıdır.
You seem unperturbed.
- Soğukkanlı görünüyorsun.
Tom seemed unperturbed.
- Tom soğukkanlı görünüyor.