soğukçu

listen to the pronunciation of soğukçu
Turkish - English
(Gıda) pantry cook
soğuk
cold

Her hands were as cold as ice. - Onun elleri buz kadar soğuktu.

It was colder yesterday than today. - Dün hava bugünkünden daha soğuktu.

soğuk
{s} cool

Tom is always trying to be cool. - Tom her zaman soğukkanlı olmaya çalışıyor.

I was beginning to lose my cool. - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.

soğuk
chilly

The weather is a little chilly this morning. - Bu sabah hava biraz soğuk.

The night was so chilly that when I returned I was almost frozen. - Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.

soğuk
{s} frozen

Yesterday it was so cold again. I may have frozen. - Dün yine çok soğuktu. Donmuş olabilirim.

It's been very cold, so the lake is frozen. - Çok soğuk vardı, bu nedenle göl dondu.

soğuk
angular
soğuk
freezing

It's freezing cold in here. - Burası dondurucu soğuk.

He was freezing, so he shivered with cold. - O donuyordu, bu yüzden soğuktan titredi.

soğuk
starch
soğuk
tepid
soğuk
dour
soğuk
colder

Germany's winters are colder than Italy's. - Almanya'nın kışları İtalya'nınkilerden daha soğuktur.

It is colder this year than last year. - Bu yıl geçen yıla göre daha soğuk.

soğuk
icily
soğuk
distent
soğuk
lukewarm
soğuk
clinical
soğuk
stiff
soğuk
nonchalant

Despite her nonchalant air, she is paying close attention to everything you say. - Onun soğukkanlı havasına rağmen, söylediğin her şeyle yakından ilgileniyor.

soğuk
feeble
soğuk
inclement
soğuk
offish
soğuk
frostiness
soğuk
chill

The weather is a little chilly this morning. - Bu sabah hava biraz soğuk.

Cold rain makes me chilled to the bone. - Soğuk yağmur soğuğu iliklerime kadar hissettirir.

soğuk
piercing

It was piercingly cold outside. - Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.

soğuk
unfriendly

Old homes, especially traditional Japanese ones, can be damp and unfriendly to modern life. - Eski evler, özellikle geleneksel Japon olanlar, modern yapıya göre nemli ve soğuk olabilir.

Can you figure out why the boss is so unfriendly this week? - Patronun bu hafta niçin çok soğuk olduğunu anlayabiliyor musun?

soğuk
nippy
soğuk
dank
soğuk
chilliness
soğuk
antipathetic
soğuk
{s} stony

Tom's joke was met with stony silence. - Tom'un fıkrası soğuk bir sessizlikle karşılandı.

soğuk
soulless
soğuk
distant

Mary stared distantly out the window. - Mary soğuk bir şekilde pencereden dışarıya baktı.

Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story. - Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom soğuk ve dikkati dağılmış görünüyordu.

soğuk
shivery
soğuk
cold-hearted

She is always cold-hearted. - O her zaman soğuk kalpli.

Fadil was cold-hearted killer. - Fadıl soğukkanlı katildi.

soğuk
unapproachable
soğuk
asexual
soğuk
to cold
soğuk
phlegmatical
soğuk
calm

Tom's cool, calm, and collected, even under pressure. - Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.

He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness. - O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.

soğuk
marble

Her hands felt as cold as marble. - Ellerini mermer kadar soğuk hissetti.

soğuk
chilling
soğuk
apathetic
soğuk
uncompanionable
soğuk
cold (as opposed to hot)
soğuk
frigid

The weather is exceptionally frigid. - Hava son derece soğuk.

I'm afraid I'm frigid. - Ben de cinsel soğukluk olduğundan korkuyorum.

soğuk
cold, frosty, unfriendly
soğuk
inhospitable
soğuk
apathetical
soğuk
unsympathetic
soğuk
cold weather, the cold
soğuk
parky
soğuk
aloof
soğuk
frosty

He breathed in the frosty air. - O, soğuk havada soludu.

My questions were met with a frosty silence. - Sorularım soğuk bir sessizlikle karşılandı.

soğuk
cryo
soğuk
(davranış) remote
soğuk
bleak
soğuk
cold, nippy; frosty; stiff, chilly; cool, standoffish, distant, frosty, aloof; cold-hearted; asexual, frigid; (rüzgâr, vb.) piercing; cold, chill
soğuk
phlegmatic
soğuk
repulsive
soğuk
gelid
soğuk
nip
soğuk
{s} starchy
soğuk
{s} wintry
soğuk
{s} standoffish
soğuk
{s} rigorous
soğuk
{s} Saturnine
soğuk
stuffy
Turkish - Turkish

Definition of soğukçu in Turkish Turkish dictionary

soğuk
Isısı düşük olan, sıcak karşıtı: "Bu el soğuktu ve titriyordu."- P. Safa. Üşütecek derecede ısısı olan: "Güneşli, soğuk bir gündü."- S. F. Abasıyanık
Soğuk
(Osmanlı Dönemi) BÜRAD
Soğuk
üşük
Soğuk
(Osmanlı Dönemi) SARD
Soğuk
(Osmanlı Dönemi) ŞEFİF
Soğuk
(Osmanlı Dönemi) VEZYE
Soğuk
(Osmanlı Dönemi) KÂDİYE
soğuk
Sevimsiz veya yersiz, antipatik
soğuk
Sevimsiz veya yersiz, antipatik: "Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu."- H. C. Yalçın
soğuk
İlgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek
soğuk
Cinsel istek duymayan
soğuk
Üşütecek derecede ısısı olan
soğuk
Kadın cinsel istek duymayan. İlgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek
soğuk
Yakın ve içten olmayan, ilgisiz: "Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar."- R. H. Karay
soğuk
Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu: "Karın soğuğu başka bir tür soğuktur."- S. F. Abasıyanık
soğuk
Duygudan, sevgiden yoksun olan, sokulgan olmayan
soğuk
Isısı düşük olan, sıcak karşıtı
soğuk
Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu
soğuk
Yakın ve içten olmayan, ilgisiz
soğukçu
Favorites