Her hands were as cold as ice.
- Onun elleri buz kadar soğuktu.
It was colder yesterday than today.
- Dün hava bugünkünden daha soğuktu.
Tom is always trying to be cool.
- Tom her zaman soğukkanlı olmaya çalışıyor.
I was beginning to lose my cool.
- Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
The weather is a little chilly this morning.
- Bu sabah hava biraz soğuk.
The night was so chilly that when I returned I was almost frozen.
- Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.
Yesterday it was so cold again. I may have frozen.
- Dün yine çok soğuktu. Donmuş olabilirim.
It's been very cold, so the lake is frozen.
- Çok soğuk vardı, bu nedenle göl dondu.
It's freezing cold in here.
- Burası dondurucu soğuk.
He was freezing, so he shivered with cold.
- O donuyordu, bu yüzden soğuktan titredi.
Germany's winters are colder than Italy's.
- Almanya'nın kışları İtalya'nınkilerden daha soğuktur.
It is colder this year than last year.
- Bu yıl geçen yıla göre daha soğuk.
Despite her nonchalant air, she is paying close attention to everything you say.
- Onun soğukkanlı havasına rağmen, söylediğin her şeyle yakından ilgileniyor.
The weather is a little chilly this morning.
- Bu sabah hava biraz soğuk.
Cold rain makes me chilled to the bone.
- Soğuk yağmur soğuğu iliklerime kadar hissettirir.
It was piercingly cold outside.
- Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
Old homes, especially traditional Japanese ones, can be damp and unfriendly to modern life.
- Eski evler, özellikle geleneksel Japon olanlar, modern yapıya göre nemli ve soğuk olabilir.
Can you figure out why the boss is so unfriendly this week?
- Patronun bu hafta niçin çok soğuk olduğunu anlayabiliyor musun?
Tom's joke was met with stony silence.
- Tom'un fıkrası soğuk bir sessizlikle karşılandı.
Mary stared distantly out the window.
- Mary soğuk bir şekilde pencereden dışarıya baktı.
Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story.
- Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom soğuk ve dikkati dağılmış görünüyordu.
She is always cold-hearted.
- O her zaman soğuk kalpli.
Fadil was cold-hearted killer.
- Fadıl soğukkanlı katildi.
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
- Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness.
- O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.
Her hands felt as cold as marble.
- Ellerini mermer kadar soğuk hissetti.
The weather is exceptionally frigid.
- Hava son derece soğuk.
I'm afraid I'm frigid.
- Ben de cinsel soğukluk olduğundan korkuyorum.
He breathed in the frosty air.
- O, soğuk havada soludu.
My questions were met with a frosty silence.
- Sorularım soğuk bir sessizlikle karşılandı.