Bütün yapman gereken gülümsemek.
- All you have to do is smile.
Bazen gülümsemek için bir çiçek yetmeli.
- Sometimes a flower should be enough to smile.
Çocuk neşeli gülüşüyle herkesi cezbediyor.
- The child captivates everyone with his sunny smile.
Gülüşün beni hep mutlu ediyor.
- Your smile always makes me happy.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
O, bebeğine gülümsedi.
- She smiled at her baby.
Tom Mary'ye güldüğünde o geri gülmekten kendini alamadı.
- When Tom smiled at Mary, she couldn't help but smile back.
Tom gülmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but smile.
Mutlu bir gülümseme ile yüzünüzü koruyabilirsiniz.
- You can save face with a happy smile.
Kim'in gülümsemesi çok tatlıydı.
- Kim's smile was very sweet.
Jane'nin tebessümle sınıfana girdiğini gördüm.
- I saw Jane go into her classroom with a smile.
Bana bir tanıma tebessümü verdi.
- He gave me a smile of recognition.
Çocuk neşeli gülüşüyle herkesi cezbediyor.
- The child captivates everyone with his sunny smile.
Tom, Mary'ye kocaman bir gülücük verdi.
- Tom gave Mary a big smile.
Bana kocaman bir gülücük verdi.
- She gave me a wide smile.
Bu, Marika'ya şimdiye kadar ilk kez gülümseyişim.
- This is the first time I've ever smiled at Marika.
Onu her gördüğümde gülümserim.
- I smile every time I see her.
Doraemon çoğunlukla gülümser.
- Doraemon often smiles.
Tom Mary'ye neden gülümsediğini sordu.
- Tom asked Mary why she was smiling.
Işıl ışıl gülümseyen anne, bebeğine elini uzattı.
- The mother extended her hand to her baby, smiling brightly.
Tom artık nadiren gülümsüyor.
- Tom rarely smiles anymore.
O her zaman bana gülümsüyor.
- She always smiles at me.
O, hüzünle gülümseyerek konuşmaya başladı.
- Smiling sadly, she began to talk.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Mary'nin gülümseyen yüzü onun mutlu olduğunu gösterdi.
- Mary's smiling face showed that she was happy.
Mary'nin gülümseyen yüzü herkesin onun mutlu olduğunu bilmesine izin verdi.
- Mary's smiling face let everyone know that she was happy.
O her zaman mutlu ve güler yüzlüdür.
- She's always happy and smiling.
O her zaman neşeli ve güler yüzlüdür.
- She is always cheerful and smiling.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
She smiles a beautiful smile.
He always puts a smile on my face.
Here they will become acquainted with the city’s endemic crime, random violence and such terms as “a Glasgow kiss” (a head butt) and “a Glasgow smile” (a mouth extended with a cut).
smiling children.
They were smiling at the children.
she lowered her hands between her knees her thighs and joined thumb to thumb and index to index forming a diamond windowframe about her smiling not-mouth her notclosed lips her ragged gaping vertical smile.
... But he had this cheeky smile which-- ...
... i wake up and we morning with a huge smile on my face ...