Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

small in size

listen to the pronunciation of small in size
English - Turkish

Definition of small in size in English Turkish dictionary

little
{s} ufak

Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var. - There is little hope that he will succeed.

Sana ufak bir hediyem var. - I have a little present for you.

little
küçük

Sana küçük bir şey getirdim. - I've brought you a little something.

Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor. - My little brother is watching TV.

little
{s} az
little
azıcık

Kanepede azıcık kestir. - Take a little nap on the couch.

Sahip olduğu azıcık parasını kaybetti. - She lost what little money she had.

little
{s} az: There's little time left. Az zaman kaldı
small size
(Tekstil) küçük beden
little
be.az miktarda
little
genç

Tom Mary'den muhtemelen sadece biraz daha genç. - Tom is probably just a little younger than Mary.

Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor. - This young man knows little about his country.

little
önemsiz

Karıncaların yaşamını önemsiz sayma. - Don't think little of the ants' lives.

little
değersiz
little
Little Dipper Küçükayı takımyıldız
little
{s} cici
little
(isim) az miktar, ufak şey, az zaman
little
{s} dar görüşlü

Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür. - Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.

little
az miktar
little
ehemmiyetsiz
little
hemen hemen hiç

Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi. - The mother said little to the sons.

Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi. - The mother said little to the daughters.

little
(sıfat) küçük, ufak, az, dar görüşlü, bayağı, adi
little
{i} az zaman

Tom'un çocuklarına bu kadar az zaman harcaması şaşırtıcı. - It's amazing how little time Tom spends with his children.

O kadar az zamanım vardı ki öğle yemeğini aceleyle yemek zorunda kaldım. - I had so little time that I had to eat lunch in a hurry.

little
hemen hiç gibi
small size
küçük boy
English - English
little

This is a little table.

small in size
Favorites