Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
- Several slight shocks followed the earthquake.
En küçük bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea.
En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
- The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
En ufak bir fikrim bile yok.
- I haven't the slightest idea.
Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum.
- Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
a slight (i.e., not severe) pain.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.