Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
On kişi kazada hafif yaralandı.
- Ten people were slightly injured in the accident.
Eşimin elleri tezgahtarınkinden biraz daha küçük.
- My wife's hands are slightly smaller than the shop assistant's.
En küçük şeylerden depresyona girerim.
- I get depressed by the slightest things.
Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum.
- Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea what to do.
a slight (i.e., not severe) pain.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.