Bir deri bir kemik açlıktan ölmüş bir kediydi.
- It was a cat starved to skin and bones.
Zavallı yaşlı adam o kadar zayıfladı ki şimdi sadece bir deri bir kemik.
- The poor old man became so thin that now he's just skin and bones.
Ekmeği incecik dilimle.
- Slice the bread very thinly.
Look at that starving dog; he's nothing more than skin and bones.