singularly superior; the best

listen to the pronunciation of singularly superior; the best
English - Turkish

Definition of singularly superior; the best in English Turkish dictionary

only
sırf
only
yalnızca

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

Yalnızca kütüphanede çalışırım. - I only study in the library.

only
sadece

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. - The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

only
sade

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

only
yalnız

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

only
{s} biricik

Sen onun biricik arkadaşıydın. - You were his only friend.

O, biricik oğlunu gömdü. - She has buried her only son.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir. - The question can only be interpreted a single way.

Bir tek ben mi partiye gideceğim? - Will I be the only one going to the party?

only
ne var ki
only
{s} ancak

Tom ancak kendini suçlayabilir. - Tom has only himself to blame.

O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı. - Only Tom would have the guts to do that kind of thing.

only
ama

Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı. - Her only purpose in life was to get rich.

Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla. - I accept, but only under one condition.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var. - Tom has only one more night in Boston.

Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin. - You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
English - English
only
singularly superior; the best
Favorites