Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Onları sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like them.
İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.
- It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it.
Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
- In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Oğlum adına özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise on behalf of my son.
Endonezya ve Polonya bayrakları arasında benzerlikler vardır.
- There are similarities between the Indonesian and Polish flags.
Etnik guruplar arasındaki bazı benzerlikler nedir?
- What are some similarities among ethnic groups?
Pozitron bir elektrona benzeyen küçük bir parçacıktır fakat pozitif elektrik yüklüdür.
- A positron is a small particle similar to an electron, but with a positive electric charge.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Biz aslında oldukça benzeriz.
- We're actually quite similar.
Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.
- Lisa is so skillful that she can even make screws and similar small objects for herself.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
Yürüme şeklini beğeniyorum.
- I like the way you walk.
Bütün ömrümce buna müşabih şey görmedim.
- I haven't seen something similar my whole life.
Hepiniz aynı şekilde davranıyorsunuz.
- You all display similar behavior.
Çoğu insan aynı hataları yapar.
- Many people make similar mistakes.
Aynı sorunlarla daha önce yüz yüze geldik.
- We've run into similar problems before.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
He is like his father.
- He is similar to his father.
... hope is that we have a similar way of making transparent what ...
... it's similar to Frances. ...