Why don't you mend that fuse?
- Niçin o sigortayı tamir etmiyorsun?
No sooner had Tom turned on the TV than the fuse blew.
- Tom televizyonu açar açmaz sigorta attı.
Tom and Mary were plotting to kill Tom's father for the life insurance.
- Tom ve Marry hayat sigortası için Tom'un babasını öldürmek amacıyla kumpas kuruyorlardı.
Insurance makes us remember that the world we live in isn't completely safe; we might fall ill, face danger or encounter the unexpected.
- Sigorta bize içinde yaşadığımız dünyanın tamamen güvenli olmadığını hatırlatıyor; biz hastalanabiliriz ya da beklenmedik şeylerle karşılaşabiliriz.
He insured himself for a rainy day.
- O kötü bir gün için kendini sigortalattı.
I'd like to insure this, please.
- Bunu sigortalamak istiyorum, lütfen.
I think insurance will cover it.
- Sanırım sigorta bunu karşılar.
This insurance covers everything.
- Bu sigorta her şeyi kapsar.
I would like to insure this package.
- Bu koliyi sigorta ettirmek istiyorum.
You pay 10,000 yen a month as an insurance premium.
- Sen sigorta primi olarak ayda 10.000 yen ödüyorsun.