Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! It will soon come out all right.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Sağ tarafınıza yatın.
- Lie on your right side.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
- That doesn't sound right.
Pekala, ben dinliyorum.
- All right, I'm listening.
Tom doğruca bana baktı.
- Tom looked right at me.
Tom doğruca Mary'nin tuzağına yürüdü.
- Tom walked right into Mary's trap.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
- You may be right, but we have a slightly different opinion.
Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom looks like he's too tired to help us right now.
Anahtarı sağa doğru dönder.
- Turn the key to the right.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Bu tam olarak doğru değil.
- That's not exactly right.
Tom nereye gittiğini tam olarak biliyordu.
- Tom knew right where he was going.