Bir deri bir kemik açlıktan ölmüş bir kediydi.
- It was a cat starved to skin and bones.
Köpeğe bir kemik verdim, havlaması durdu.
- I gave the dog a bone, stopping its barking.
Çok kılçıklı balıkları yemeği sevmem.
- I don't like to eat fish with many bones.
Bu çok kılçıklı bir balık.
- This fish has a lot of bones.