Tom'un bunu yapamaması bir ayıp.
- It's a shame Tom couldn't make it.
Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
- I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom hung his head in shame.
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.