Tom'un bunu yapamaması bir ayıp.
- It's a shame Tom couldn't make it.
Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
- Our meeting room is dirty. It's a shame.
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom hung his head in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
- Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Benim aptallığım sadece pişman olmama neden olmuyor fakat aynı zamanda beni utandırıyor.
- My foolishness not only causes me regret but also shames me.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.