Definition of shame in English Turkish dictionary
- utandırmak
- ayıp
Bilmiyorum demek ayıp değildir.
- There is no shame in saying 'I don't know'.
Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
- Our meeting room is dirty. It's a shame.
- utanma
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
Bazı insanların hiç utanması yok.
- Some people have no shame.
- utanç
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
O utançla başını eğdi.
- He hung his head in shame.
- yüzkarası
- mahcup etmek
- maskaralık
- mahcubiyet
- mahcupluk
- alınkarası
- biçimlemek
- günah
- kepazelik
- yazık
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
- leke
- şerefsizlik
- şanssızlık
- {f} utandır
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
- utanılacak şey
- Shame on you! Ayıp! Utan Yazıklar olsun! For shame! Ayıp! It is a shame to laugh at On
- {f} rezil etmek
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
- münasebetsiz şey
- {f} yazık etmek
- {f} namusunu kirletmek
- {f} tecâvüz etmek
- {f} (birini)
- {i} yüz karası
- {f} gölgede bırakmak
- {f} ayıp etmek
- {i} utanç, hicap: Are they devoid of shame? Utançtan yoksun mu onlar? Shame on you! Utan!
- {f} mahçup etmek
- kara
- yazıklar
- hicap
- shameful
- {s} yüz kızartıcı
İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.
- It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away.
- shameless
- {s} edepsiz
Tom edepsiz, değil mi?
- Tom is shameless, isn't he?
- shameless
- arsız
- shameless
- utanmaz
Şirketin kadın patronu utanmaz görünüyor.
- The female-boss of the company seems shameless.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
- shame on you
- Kendinden utanmalısın!
- shame on you
- ayıp sana
- shame on you
- gözüne dizine dursun
- shame on you!
- utan!
- shame on you!
- aşkolsun
- shame plant
- (Hayvan Bilim, Zooloji) mimoza
- shame plant
- (Hayvan Bilim, Zooloji) küstümotu
- shame of
- Utanç
- shame of humanity
- (deyim) İnsanlığın yüz karası
- shame on him
- Ona ayıp
- shame on me
- bana utanç
- shame on you! for shame!
- yazıklar olsun! utanç için!
- shame-facedly
- utanç-facedly
- shame dividend
- (Ticaret) gerçek olmayan kar payı
- shame on you
- yazıklar olsun
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
- Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
- shame on you
- ayıp
- shame on you
- utan
- shameful
- {s} utanç verici, yüz kızartıcı, utandırıcı, utanılacak, ayıp; rezil
- shamelessness
- arsızlık
- What a shame
- Ne yazık!
- shameful
- {s} utandırıcı
- shameless
- {s} utanmaz; yüzsüz; utançtan yoksun
- shameful
- {s} utanç verici
Senin davranışın utanç vericiydi.
- Your behavior was shameful.
Yer utanç verici bir biçimde bakımsızdı.
- The place was shamefully neglected.
- shame on you
- yazıklar olsun (sana)
- shameless
- yalaka
- shameless
- yırtık
- what a shame
- yazıklar olsun
- without shame
- utanmadan
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
- feel shame
- utanç duy
- hide one's face in shame
- utancından yere geçmek
- put to shame
- utandıracak derecede üstün olmak
- sense of shame
- utanma duygusu
- shamed
- {f} utandır
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
- shameful
- ayıp
Senin davranışın ayıptı.
- Your behaviour was shameful.
- shameful
- çirkince
- shameful
- yüzkızartıcı
- shameless
- arlanmaz
- shamelessness
- utanmazlık
- turn crimson red with shame
- utançtan kıpkırmızı olmak
- a shame
- ayıp
- be shame
- ayıp olmak
- bring shame on
- için utanç
- crying shame
- büyük ayıp
- for shame
- ayıp için
- hall of shame
- utanç müzesi
- his shame
- onun ayıp
- it is a shame
- utanç verici
- it is a shame
- ayıp
- its such a shame
- onun böyle bir ayıp
- put s.o. to shame
- k. dili 1. birini gölgede bırakmak. 2. birini utandırmak/mahçup etmek; birini rezil etmek
- sense of shame
- utanç duygusu
- shamed
- utanmış
- take a shame
- yazık almak
- For shame
- Ne ayıp!
- blush with shame
- utanmak
- bring shame on
- -i rezil etmek
- false shame
- yalandan utanç
- feel shame
- (for) -den utanç duymak
- feel shame at
- utanç duymak
- feel shame at
- utanmak
- feel shame for
- utanç duymak
- it's a crying shame
- Yazıklar olsun!
- put s.o. to shame
- birini gölgede bırakmak
- put s.o. to shame
- birini utandırmak/mahcup etmek; birini rezil etmek
- put s.t. to shame
- {k} bir şeyi gölgede bırakmak
- put smb. to shame
- utandırmak
- put smb. to shame
- mahçup etmek
- put smb. to shame
- rezil etmek
- put someone to shame
- mahçup etmek (birini)
- put someone to shame
- utandırmak (birini)
- put someone to shame
- birini rezil etmek
- put someone to shame
- birini gölgede bırakmak
- put something to shame
- bir şeyi gölgede bırakmak
- put to shame
- bozum etmek
- put to shame
- bozmak
- shameful
- shamefulness utandırıcı
- shameful
- çirkin
- shameful
- shamefully utanılacak şekilde
- shameful
- {s} rezil
- shameful
- {s} kepaze
- shamefully
- utanç verici bir şekilde
- shamefulness
- utandırıcılık
- shameless
- {s} yüzsüz
- shameless
- utanmazlık
- shameless
- arsızca
- shameless
- {s} terbiyesiz
- shameless
- shamelessly utanmadan
- shameless
- shamelessness arsızlık
- shameless
- çingene
- shamelessly
- terbiyesiz bir biçimde
- shamelessness
- {i} edepsizlik
- shamelessness
- {i} yüzsüzlük
- what a shame
- ne ayıp
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
- what a shame
- ayıp
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.