seyahat ederek

listen to the pronunciation of seyahat ederek
Turkish - English
traveling

I want to spend some time traveling. - Seyahat ederek biraz vakit geçirmek istiyorum.

I spent more than three-fourths of my summer holidays traveling. - Yaz tatillerimin dörtte üçünden daha fazlasını seyahat ederek harcadım.

travelling

If I were rich, I'd pass my time in travelling. - Zengin olsam zamanımı seyahat ederek geçiririm.

wayfaring
seyahat et
voyage
seyahat et
{f} travel

I had a chance to travel abroad. - Yurt dışında seyahat etme fırsatım oldu.

I want to travel with you. - Seninle seyahat etmek istiyorum.

seyahat et
{f} traveling

She is used to traveling. - O, seyahat etmeye alışkındır.

Traveling abroad is one of my favorite things. - Yurt dışına seyahat etmek benim en sevdiğim şeylerden biridir.

seyahat et
{f} traveled

I traveled by myself. - Tek başıma seyahat ettim.

Tom and Mary traveled around Japan. - Tom ve Mary Japonya etrafında seyahat etti.

seyahat et
{f} travelled

They travelled eastwards. - Onlar doğuya doğru seyahat etti.

We travelled all over the country. - Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.

seyahat et
{f} journey
seyahat et
{f} wayfare
seyahat et
{f} travelling

I really like travelling. - Seyahat etmeyi gerçekten severim.

She went travelling with her friend. - O, arkadaşıyla seyahat etmeye gitti.

seyahat et
{f} wayfaring
seyahat et
commute

I have to commute all the way from a distant suburb. - Ben uzak bir banliyöden bütün yolu seyahat etmek zorundayım.

seyahat et
peregrinate