sevinçle

listen to the pronunciation of sevinçle
Turkish - English
joyfully

She watched the birds intently and joyfully. - Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.

in high spirits
gladly

Good boys go gladly to school. - İyi çocuklar okula sevinçle giderler.

rejoice
joyously
sevinç
joy

My cat is thrilled with joy when she gets fish for dinner. - Kedi akşam yemeği için balık aldığında sevinçten heyecanlandı.

Tears of joy rained down their cheeks. - Sevinç gözyaşları onların yanaklarından aktı.

sevinçle bağırmak
cheer

I could not but cheer when my friend was handed the trophy. - Arkadaşıma kupa verildiği zaman sevinçle bağırmaktan başka bir şey yapamadım.

sevinçle gülümseyen
beaming with joy
sevinç
{i} delight

Elizabeth was delighted. - Elizabeth sevinçliydi.

To my great delight, he won the first prize. - Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.

sevinç
{i} pleasure

Maria's eyes lightened with pleasure. - Mary'nin gözleri sevinçle parlıyordu.

sevinç
{i} elation
sevinç
happiness

Without the risk of pain, there can be no happiness and joy. - Acı riski olmadan, mutluluk ve sevinç olamaz.

sevinç
complacency
sevinç
radiance
sevinç
gratification
sevinç
jubilance
sevinç
{i} gaiety
Sevinç
(isim) Delight, joy, pleasure
sevinç
glee

I'm a member of the glee club. - Ben sevinç kulübün bir üyesiyim.

sevinç
joy, delight, glee, elation, mirth
sevinç
mirth
sevinç
gladness
sevinç
rejoicing
sevinç
exultation
sevinç
elate

I'm absolutely elated. - Kesinlikle sevinçliyim.

I was extremely elated. - Ben son derece sevinçliydim.

Turkish - Turkish
meserretle
Sevinç
sürur
Sevinç
(Osmanlı Dönemi) MERAH
Sevinç
kıvanç
Sevinç
meserret
sevinç
İstenen veya hoşa giden bir şeyin olmasıyla duyulan coşku: "Yaşama sevinci her şeyin yerini tu(Tarih) "- R. H. Karay
sevinç
İstenen veya hoşa giden bir şeyin olmasıyla duyulan coşku