Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Bir Audi'ye paran rahat yeterken, bir Kia'ya neden razı olasın?
- Why settle for a Kia when you can clearly afford an Audi?
Bu sıkıcı hayata razı olamam.
- I can't settle for this boring life.
Anavatanına yerleşti.
- He settled down in his native country.
Yerleştiğin zaman beni ara.
- Call me when you get settled in.
He couldn't afford the expensive headphones, so he decided to settle for the lower quality set.
... We've sort of settled for being well. ...