Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Bu sıkıcı hayata razı olamam.
- I can't settle for this boring life.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
O, Arkhangelsk'te onunla yerleşmek istiyordu.
- She wanted to settle down with him in Arkhangelsk.
Bu anlaşmazlığı çözmek için en iyi yolun ne olduğunu düşünüyorsunuz?
- What do you think is the best way to settle this conflict?
Ülkeler barışçıl amaçlarla anlaşmazlıkları çözmekle ilgileniyorlardı.
- The countries concerned settled the dispute by peaceful means.
Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
- A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
Tom yerleşmeyi reddetti.
- Tom refused to settle down.
O, müzik dinlemek için koltuğuna yerleşti.
- He settled down in his armchair to listen to the music.
He couldn't afford the expensive headphones, so he decided to settle for the lower quality set.
And from the bottom upon the ground, even to the lower settle, shall be two cubits, and the breadth one cubit. --Ezek. xliii.
... to settle for 47 million people on food stamps. We don't have to settle for 50 percent of ...
... We can do better than this. We don't have to settle for, how many months, 43 months ...