Öyle görünüyor ki Tom'un arabasının yeni bir takım lastiğe ihtiyacı var.
- Apparently, Tom's car needs a new set of tires.
Bu çay takımı tam mı?
- Is this tea set complete?
Ben düzgün şeyler ayarlamak istiyorum.
- I'd like to set things straight.
Tom'la bir görüşme ayarlamak isterim.
- I'd like to set up a meeting with Tom.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Bu, kamp kurmak için iyi bir yere benziyor.
- This looks like a good spot to set up camp.
Grup sadece ilk setini bitirdi.
- The band has just finished their first set.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Güneş batmadan önce, gideceğimiz yere varacağız.
- By the time the sun sets, we will arrive at the destination.
Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
- You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
Asal sayılar kümesi sayılabilir.
- The set of prime numbers is countable.
Güneş batmak üzeredir.
- The sun is about to set.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Tom'un her gece yatmaya gitmeden önce yaptığı son şey çalar saatini ayarlamaktır.
- The last thing Tom does every night before going to sleep is set his alarm clock.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
- The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
- Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
Tom yapmak için başladığı her şeyi başarabildi.
- Tom was able to accomplish everything he'd set out to do.
Ken sonunda yapmak için yola çıktığı şeyi başardı.
- Ken finally accomplished what he set out to do.
Vücudun katılaşması ölümden hemen sonra başlar.
- Rigor mortis sets in soon after death.
Saatimi her sabah istasyon saatine göre ayarlarım.
- Every morning I set my watch by the station clock.
Çalar saatin ayarını yap.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Ben kendim için bazı hedefler belirledim.
- I set some goals for myself.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Beş veya altı Nisan'da bizimle bir toplantı düzenlemek mümkün müdür?
- Would it be possible to set up a meeting with us on April fifth or sixth?
Tom bir buluşma düzenlemek istiyor.
- Tom wants to set up a meeting.
Panama Kağıtlar bir Panama hukuk firması müşterilerine dünya çapında vergi cennetlerinde paravan şirketleri kurmaları için nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir.
- The Panama Papers show how a Panamanian law firm helped its clients set up shell companies in tax havens around the world.
G-Dragon benim gelecekteki kocamdır. O henüz bunu bilmiyor olabilir ama bu değişmez.
- G-Dragon is my future husband. He may not know it yet, but it's set in stone.
Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.
- Tom set the table for dinner while Mary cooked.
Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.
- Simone, please go and set the table.
Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
- I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
Kendime gerçekçi hedefler belirliyorum.
- I set myself realistic goals.
Tom seri katili yakalamak için polis tarafından düzenlenen bir entrikaya katıldı.
- Tom took part in a scheme set by the police to capture the serial murderer.
Masayı hazırlamak Mary'nin sadece birkaç dakikasını aldı.
- It only took Mary a few minutes to set the table.
Masayı hazırlamak için kimin sırası?
- Whose turn is it to set the table?
Alarmı yediye kuracağım.
- I'll set the alarm for seven o'clock.
Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?
- What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how?
It at first forms a paste with water and then hardens as it sets.
Adam ufkun altında güneşin batışını izledi.
- The man watched the sun set below the horizon.
Sıcak, nemli bir günde güneşin batışını seyrederseniz, güneşin şeklini değiştiren nemi görebilirsiniz.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
- The situation could only be settled by war.
Duruşma tarihi belirlendi.
- A trial date was set.
Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
- The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız.
- We have to set the scene for negotiations.
Büyük bir yerleşimin alıcısıydım.
- I was the recipient of a large settlement.
Kuralları belirlemek istiyorsan, onlara kendin uymak zorunda kalacaksın.
- If you want to set the rules, you'll have to follow them by yourself.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Çalar saatin ayarını ayarla.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Bir dizi masa örtüsü ve peçete aldım.
- I bought a set of table linen.
Onun bir dizi çarpık dişleri var.
- She has a set of irregular teeth.
O, Arkhangelsk'te onunla yerleşmek istiyordu.
- She wanted to settle down with him in Arkhangelsk.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Fon yetimlere yardım etmek için kurulmuştur.
- The fund was set up to help orphans.
Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
- The situation could only be settled by war.
Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
- The sun having set, they were still dancing.
Bir tuzak kurmalıyız.
- We should set a trap.
Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.
- It took us half an hour to set up the tent.
a set of tables.
to set the rent.
nail set.
I’m set against the idea of smacking children to punish them.
television set.
In the Annapolis Valley, in spite of an irregular bloom, the fruit has set well and has, as yet, been little affected by scab.
An incident which happened about this time will set the characters of these two lads more fairly before the discerning reader than is in the power of the longest dissertation.
Please set the table for our guests.
a set of tools.
The king is set from London, and the scene is now transported, gentles, to Southampton.
The glue sets in 4 minutes.
He set down on the stool in the corner of the room.
set on getting to his destination.
This is the fourth set of benchpresses.
He plays the set on Saturdays.
a set menu.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
Australia's Great Barrier Reef is threatened by climate change.
- Avustralya'nın Büyük Set Resif'i iklim değişikliği tarafından tehdit edilmektedir.
The levee kept the floodwater back.
- Su seti seli geri tuttu.
Scientists say more than half of Australia's Great Barrier Reef has been destroyed in the past 30 years.
- Bilim adamları, Avustralya'daki Büyük Set Resifi'nin yarısından fazlasının son 30 yıl içinde yok edildiğini söylüyorlar.
The Belize barrier reef is the largest barrier reef in the northern hemisphere and is also famous for the Great Blue Hole, a popular diving spot.
- Belize set resifi, kuzey yarımküredeki en büyük set resifidir ve aynı zamanda popüler bir dalış noktası olan Büyük Mavi Delikle de ünlüdür.
Don't forget to take the first-aid kit.
- İlk yardım setini götürmeyi unutma.
Don't forget to take the first-aid kit.
- İlk yardım setini almayı unutma.
Tom always keeps a set of jumper cables in the trunk of his car.
- Tom her zaman onun arabasındaki sandıkta bir set atlama kabloları saklar.
Is there a stereo in your bedroom?
- Yatak odanda bir müzik seti var mı?
My stereo set is inferior to yours in sound quality.
- Benim stereo setimin ses kalitesi seninkinden daha kötü.
The collection of Shakespeare/Ömer Seyfettin.
... it's just a new skill set for this new generation. >>Kevin Allocca: And I would be remiss if ...