Bu konuda karışık duygularım var.
- I have mixed feelings about this.
O, ona karışık sinyaller verdi.
- She gave him mixed signals.
Bir kez daha karmaşık metaforlar kullanarak bir şarkı yazdı.
- Once again he wrote a song using mixed metaphors.
Sovyetler Birliği ve Batılı Müttefikler arasındaki ilişkiler karmaşıktı.
- Relations between the Soviet Union and the western Allies were mixed.
Öğretmen bizim adlarımızı karıştırdı.
- The teacher mixed up our names.
Tereyağı ve şekeri birlikte karıştırdı.
- She mixed the butter and sugar together.
Tamamen Asyalı gibi görünmesine rağmen Takahaşi'nin melez olduğunu duydum.
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.