see butt, v

listen to the pronunciation of see butt, v
English - Turkish

Definition of see butt, v in English Turkish dictionary

but
(İnşaat) fakat

Dinledim fakat hiçbir şey duymadım. - I listened, but I didn't hear anything.

Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var. - In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.

but
ancak

O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor. - He used to eat out every day, but now he can't afford it.

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

but
conj. fakat
but
hariç

Pazar hariç her gün çalışırım. - I work every day but Sunday.

Tom hariç herkes oradaydı. - Everyone but Tom was there.

but
halbuki
but
ama

O genç ama deneyimli. - He is young, but experienced.

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

İtiraz edebilirdim ama etmedim. - I could have objected, but didn't.

Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.

but
gene de
but
yani

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum. - But for your help, I would have failed.

Harita olmasaydı yolu bulamazdık. - But for the map, we could not have found the way.

but
rağmen

Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum. - He has some faults, but I like him none the less.

Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler. - Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.

but
başka

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

Bu şakadan başka bir şey değildi. - It was nothing but a joke.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor. - He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.

Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor. - Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.

English - English
but