sebepsiz

listen to the pronunciation of sebepsiz
Turkish - English
motiveless
without a cause
without cause or reason
for no reason

My mom yells at me all the time for no reason. - Annem bana her zaman sebepsiz yere bağırır.

A smart dog never barks for no reason. - Akıllı bir köpek asla sebepsiz havlamaz.

gratuitous
groundless

The people's fears aren't groundless. - Halkın korkuları sebepsiz değildir.

So far, your action seems completely groundless. - Şimdiye kadar, eyleminiz tamamen sebepsiz görünmektedir.

gratis
innocent of reason
unprovoked
causeless
wanton
without a cause/reason; for no reason
without any reason
reasonless
sebep
reason

There are a good many reasons why you shouldn't do it. - Onu yapmaman için çok sayıda sebepler var.

There is no reason for her to scold you. - Onun seni azarlaması için hiçbir sebep yoktur.

sebep
cause

It is a complete mystery what caused the accident. - Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır.

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

sebepsiz yere
wantonly
sebepsiz bir şekilde
motivelessly
sebepsiz iktisap/zenginleşme
law unjust enrichment
sebepsiz kalmak
to fall on hard times, grow poor
sebepli sebepsiz
sebepli unreasonably
sebep olan sebepsiz kalsın! May he suffer
for this! (said of someone who has wronged one)
sebepli sebepsiz
for no evident reason
sebepli sebepsiz
without any reason
sebep
{i} why

Is there any reason why I must obey him? - Ona boyun eğmem için herhangi bir sebep var mı?

Can you think of any reason why Tom and Mary shouldn't get married? - Tom ve Mary'nin niçin evlenmemeleri gerektiği hakkında herhangi bir sebep düşünebiliyor musun?

sebep
{i} ground

The people's fears aren't groundless. - Halkın korkuları sebepsiz değildir.

So far, your action seems completely groundless. - Şimdiye kadar, eyleminiz tamamen sebepsiz görünmektedir.

sebep
cause, reason
sebep
motive

Detectives considered different motives for the murder. - Dedektifler cinayet için farklı sebepler düşündüler.

sebep
{i} subject
sebep
caus

Cause and effect react upon each other. - Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.

The accident was caused chiefly by the unpredictable weather. - Genellikle öngörülemeyen hava tarafından kazaya sebep olundu.

sebep
(deyim) give cause for
sebep
justification
sebep
{i} occasion
sebep
score
sebep
matter

No matter where you look you can see damage caused by the earthquake. - Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.

sebepsiz yere
lightly
sebep
(Hukuk) factor
sebep
give reason
sebep
causation
sebep
consideration
sebep
means, medium
sebep
cause, reason neden
sebep
inducement
sebep
pretext, excuse
sebep
account

Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths. - CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.

sebep
grounds
umumi sebepsiz iktisap davası
(Latin) condictio sine causa
Turkish - Turkish
Bir sebebi olmadan
Bir sebebi olmadan: "Bazen gece yarıları uyuyamuyorum ve sebepsiz korkuyorum."- P. Safa
Sebebi olmayan, nedensiz
hasbi
sebepli sebepsiz
Hiçbir dayanağı yokken, sebebi olsun veya olmasın
Sebep
(Osmanlı Dönemi) DAİ
Sebep
illet
Sebep
saik
Sebep
Sebep
mucip
Sebep
saika
sebep
Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey: "Aynayı kırmamın hiçbir sebebi yoktur."- S. F. Abasıyanık
sebep
Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey
sebepsiz
Favorites