O çok hızlı koşamadı.
- Er konnte nicht sehr schnell laufen.
Hızlı hareket etmek zorundayız.
- Wir müssen schnell handeln.
Hızlıca tepki vermeliyiz.
- Wir müssen schneller reagieren.
Öncesinde sahip olduğum dil bilgisi yetersizdi. Esperanto ile hızla daha iyi oldu.
- Früher verfügte ich über mangelhafte Sprachkenntnisse. Mit Esperanto wurde es schnell besser.
Çabuk davranmak zorundayız.
- Wir müssen schnell handeln.
Yazın et çabuk kötü olur, eti buzdolabında saklamalısın.
- Im Sommer wird Fleisch schnell schlecht; du musst es im Kühlschrank aufbewahren.
Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.
- He who uncovers the most dies the fastest.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
Bu ağaca sıkı dayanın.
- Hold fast to this tree.
Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
- Check all the loose knots and fasten them tight.
Noel hızla yaklaşıyor.
- Christmas is fast approaching.
Dünya hızla değişiyor.
- The world is changing fast.
Tom'un uyumada problemi olduğunda, o kakımları saymaya başlar.O, onu çabucak sakin bir hale getirir. Ve o kakımları elliye kadar sayabilmeden önce derin uykuya dalar.
- When Tom has trouble sleeping, he starts counting stoats. That quickly brings him into a peaceful mood, and he is fast asleep before he could count the stoats to fifty.
There is no hawk, or eagle, or any other bird, swift as may be his flight, that can overtake me.
- Es gibt weder einen Falken noch einen Adler noch irgendeinen anderen Vogel, so schnell er sei, der mich einholen könnte.
A swallow flies very swiftly.
- Eine Schwalbe fliegt sehr schnell.
I hope you have a speedy recovery.
- Ich hoffe, dass du dich schnell wieder erholst.