Böyle bir şey söylemek için aptal olmalı.
- She must be stupid to say such a thing.
Hangi arabanın daha güzel olduğu söylemek zordur.
- It is hard to say which car is nicer.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Onu söyledim, ama onu demek istemedim.
- I did say that, but I didn't mean it.
Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.
- If you don't say anything, you won't be called on to repeat it.
Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
Tom Mary'ninFransızca okumak zorunda olduğunu söylüyor.
- Tom says Mary has to study French.
Japon halkı neden İngilizce okumak zorunda olmalı? Yabancılar Japonca okumak zorunda olmalı! Söylediğin mantıklı geliyor!
- Why should Japanese people have to study English? Foreigners should have to study Japanese! What you say makes sense!
Bir şey söylemek ister misin?
- Do you want to say anything?
Bir şey söylemek ister misin, Tom?
- Would you like to say something, Tom?
O benim en sevdiğim deyiş.
- That's my favorite saying.
Japoncada benzer bir deyişiniz var mı?
- Do you have a similar saying in Japanese?
Zamanın para olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that time is money.
Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that smoking is bad for the health.
Öyle bir şey söyleyerek beni terletiyorsun.
- You are making me sweat saying a thing like that.
Meşgul olduğunu söyleyerek ricamı reddetti.
- He declined my request, saying that he was busy.
Çimlere basmayın diyen bir tabela vardı.
- There was a sign saying, Keep off the grass.
Annem saat 07:15 diyerek beni uyandırdı.
- My mother woke me up saying It's a quarter past seven.
Sözleşmenin ne dediğini kontrol etmek ve görmek zorundayım.
- I have to check and see what the contract says.
Tom öyle bir söz verdiğini hatırlamadığını söylüyor.
- Tom says that he doesn't remember having made such a promise.
Onu başka bir şekilde söyle.
- Say it in another way.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Atasözünde dendiği gibi; söz gümüşse, sükut altındır.
- As the saying goes: Speech is silver, silence is gold.
Sen hiç yalan söyleme hırsızlığa götürür sözünü duydun mu?
- Have you ever heard the saying: Lying leads to thieving?
Ben onun öyle söyleyişini hatırlıyorum.
- I recollect his saying so.
O, annesinin öldüğünü söyleyen bir telgraf aldı.
- He received a telegram saying that his mother had died.
O bana yarın sabah onda varacağını söyleyen bir mektup gönderdi.
- He sent me a letter saying that he'd arrive at ten tomorrow morning.
Ne yazık ki, Tom bununla ilgili son sözü söyleyen kişi değil.
- Unfortunately, Tom isn't the one who has the final say on this.
Maalesef, Fadil'in bu konuda son sözü yok.
- Unfortunately, Fadil doesn't have a final say on this.
Bu atasözü aniden popüler oldu.
- This saying suddenly became popular.
Atasözünde dendiği gibi; söz gümüşse, sükut altındır.
- As the saying goes: Speech is silver, silence is gold.
En sevdiğin özdeyiş nedir?
- What's your favorite saying?
Please say your name slowly and clearly.
Above all, however, we would like to think that there is more to be decided, after the engines and after the humans have had their says.
He said he would be here tomorrow.
It’s said that fifteen wagon loads of ready-made clothes for the Virginia troops came to, and stay in, town to-night.
The sign says it’s 50 kilometres to Paris.
Say, what did you think about the movie?.
I've followed Selina down the strip, when we're shopping, say, and she strolls on ahead, wearing sawn-off jeans and a wash-withered T-shirt.
All in a kirtle of discolourd say / He clothed was .
Tom says he saw Mary.
- Tom says he saw Mary.
Tom and Mary say they saw someone climbing over the fence.
- Tom and Mary say they saw somebody climbing over the fence.
At last, they began to count down cautiously.
- Sonunda, dikkatlice geri saymaya başladılar.
There are three different types of people in the world: those who can count, and those who can't.
- Dünyada üç tip insan vardır: sayı sayabilenler, ve sayamayanlar.
Tom's days are numbered.
- Tom'un günleri sayılı.
Your days are numbered.
- Senin günlerin sayılı.
I am counting in German.
- Almanca sayı sayıyorum.
I'm counting the number of people.
- Ben insanların sayısını sayıyorum.
You know Americans are jealous of the British accent that they deem more prestigious.
- Amerikalıların daha prestijli saydıkları İngiliz aksanını kıskandıklarını bilirsiniz.
... Now album, the fans just kept saying over and over again, "Sparks Fly, we want this ...
... he says by not overpaying hospitals and providers, actually just going to them and saying we're ...