Deyiş bize oldukça tanıdık.
- The saying is quite familiar to us.
O benim en sevdiğim deyiş.
- That's my favorite saying.
Paranın mutluluğu satın alamayacağını söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that money cannot buy happiness.
Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that smoking is bad for the health.
Meşgul olduğunu söyleyerek ricamı reddetti.
- He declined my request, saying that he was busy.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
Atasözünde dendiği gibi; söz gümüşse, sükut altındır.
- As the saying goes: Speech is silver, silence is gold.
Galiba sen bugün söylediğim bir sözü anlamıyorsun.
- You probably don't understand a word I'm saying today.
Ben onun öyle söyleyişini hatırlıyorum.
- I recollect his saying so.
O bana yarın sabah onda varacağını söyleyen bir mektup gönderdi.
- He sent me a letter saying that he'd arrive at ten tomorrow morning.
O, annesinin öldüğünü söyleyen bir telgraf aldı.
- He received a telegram saying that his mother had died.
Galler'de, bir atasözümüz var.
- In Wales, we have a saying.
Bu atasözü aniden popüler oldu.
- This saying suddenly became popular.
En sevdiğin özdeyiş nedir?
- What's your favorite saying?
En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
- Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
Çimlere basmayın diyen bir tabela vardı.
- There was a sign saying, Keep off the grass.
Hangi arabanın daha güzel olduğu söylemek zordur.
- It is hard to say which car is nicer.
Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
- Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Keşke onun hakkında fikrini söylemese ve sadece onun ne demek istediğini söylese.
- I wish she wouldn't pussyfoot about it and just say what she means.
Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.
- If you don't say anything, you won't be called on to repeat it.
Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
Tom, raporu okumak için henüz zamanı olmadığını söylüyor.
- Tom says that he hasn't yet had time to read the report.
Japon halkı neden İngilizce okumak zorunda olmalı? Yabancılar Japonca okumak zorunda olmalı! Söylediğin mantıklı geliyor!
- Why should Japanese people have to study English? Foreigners should have to study Japanese! What you say makes sense!
Bir şey söylemek ister misin?
- Do you want to say anything?
Üzgünüm dememi ister misin?
- Do you want me to say I'm sorry?
Tom'un o konuda bir sözü yok.
- Tom doesn't have a say in that matter.
Tom öyle bir söz verdiğini hatırlamadığını söylüyor.
- Tom says that he doesn't remember having made such a promise.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Onu başka bir şekilde söyle.
- Say it in another way.
Son sözümü söylemedim!
- I didn't say my last word!
Maalesef, Fadil'in bu konuda son sözü yok.
- Unfortunately, Fadil doesn't have a final say on this.
It goes without saying that we're delighted about the new baby.
The neighborhood, to our ears, seemed haunted by approaching footsteps; and what between the dead body of the captain on the parlor floor, and the thought of that detestable blind beggar hovering near at hand, and ready to return, there were moments when, as the saying goes, I jumped in my skin for terror.
It goes without saying that our volunteers love their work.
We need a tool to extract from the risk assessment and intervention contingency tables any bias toward yea-saying or nay-saying.
Please say your name slowly and clearly.
Above all, however, we would like to think that there is more to be decided, after the engines and after the humans have had their says.
He said he would be here tomorrow.
It’s said that fifteen wagon loads of ready-made clothes for the Virginia troops came to, and stay in, town to-night.
The sign says it’s 50 kilometres to Paris.
Say, what did you think about the movie?.
I've followed Selina down the strip, when we're shopping, say, and she strolls on ahead, wearing sawn-off jeans and a wash-withered T-shirt.
All in a kirtle of discolourd say / He clothed was .
It goes without saying that we're delighted about the new baby.
Tom and Mary say they saw someone climbing over the fence.
- Tom and Mary say they saw somebody climbing over the fence.
Tom and Mary say they saw nothing.
- Tom and Mary say they didn't see anything.
At last, they began to count down cautiously.
- Sonunda, dikkatlice geri saymaya başladılar.
There are three different types of people in the world: those who can count, and those who can't.
- Dünyada üç tip insan vardır: sayı sayabilenler, ve sayamayanlar.
He is numbered among the greatest scientists in the world.
- Dünyadaki en büyük bilim insanları arasında sayılıyor.
Tom's days are numbered.
- Tom'un günleri sayılı.
I am counting in German.
- Almanca sayı sayıyorum.
You must be accurate in counting.
- Saymada yanlış yapmamaya özen göstermelisin.
You know Americans are jealous of the British accent that they deem more prestigious.
- Amerikalıların daha prestijli saydıkları İngiliz aksanını kıskandıklarını bilirsiniz.
... Schulte, along with (saying name). ...
... So I don't think we should tie ourselves down to saying, ...