Paris did her best to defend her liberties.
- Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.
Tom made no attempt to defend himself.
- Tom kendini savunmak için hiçbir girişimde bulunmadı.
You have to defend yourself.
- Kendini savunmak zorundasın.
Tom made no attempt to defend himself.
- Tom kendini savunmak için hiçbir girişimde bulunmadı.
Sami wanted to vindicate himself.
- Sami kendini savunmak istiyordu.
The man pleaded self-defence.
- Adam kendini savunmak için yalvardı.
Defense lawyers appealed for mercy.
- Savunma avukatları merhamet için yalvardılar.
She allegedly killed him in self defense.
- İddialara göre o onu kendini savunmak için öldürdü.
The defense attorney was pleased by the verdict.
- Savunma avukatı karardan memnundu.
The man pleaded self-defence.
- Adam kendini savunmak için yalvardı.
Fever is one of the body's defence mechanisms.
- Ateş, vücudun savunma mekanizmalarından biridir.
The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
- Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
- Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
Tom was green behind the ears when it came to defending himself in court.
- Tom, mahkemede kendini savunma konusunda daha çok toydu.
She advocated equal rights for women.
- Kadınlar için eşit hakları savundu.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
Tom killed Mary in self-defense.
- Tom Mary'yi kendini savunmada öldürdü.
Tom claims that he shot Mary in self-defense.
- Tom, Mary'yi kendini savunmak için vurduğunu iddia ediyor.
The man pleaded self-defence.
- Adam kendini savunmak için yalvardı.
Dan claimed that he acted in self-defence.
- Dan kendini savunmak için hareket ettiğini iddia etti.
Our army broke through the enemy defenses.
- Ordumuz düşman savunmasını yardı geçti.
The Germans had strong defenses.
- Almanların güçlü savunmaları vardı.
Tom was green behind the ears when it came to defending himself in court.
- Tom, mahkemede kendini savunma konusunda daha çok toydu.
We are defending the same cause.
- Biz aynı nedeni savunuyoruz.
I disapprove of what you say, but I will defend to the death your right to say it.
- Ben söylediğini doğru bulmuyorum fakat onu söyleme hakkını ölünceye kadar savunacağım.
It is more difficult to defend oneself than to defend someone else. Those who doubt it may look at lawyers.
- Kendini savunmak başka birini savunmaktan daha zordur. Şüphe edenler avukatlarına bakabilirler.
I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting.
- Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.
The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
- Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
Why did the lawyer lose in the argument?
- Avukat savunmada niçin kaybetti?
They fought in defense of their country.
- Ülkelerinin savunmasında savaştılar.
She allegedly killed him in self defense.
- İddialara göre o onu kendini savunmak için öldürdü.
Why is Tom being so defensive?
- Tom neden bu kadar savunmacı oluyor?
Tom was very defensive.
- Tom çok savunmacıydı.