Kimse içeceklerden tasarruf ederek zengin olmadı.
- Nobody ever got rich by saving on drinks.
Yaşlı Bay Smith yapabildiği kadar çok para tasarrufu yapıyor.
- Old Mr Smith is saving as much money as he can.
Evliliğini kurtarmak için çalışmak zorundasın.
- You need to work on saving your marriage.
Milyonlarca insan bütün birikimlerini kaybetti.
- Millions of persons lost all their savings.
Ebeveynleri onun kolej eğitimi için birikim yapıyorlar.
- His parents are saving for his college education.
Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum.
- I am saving money in order to study abroad.
Yurt dışında bir yolculuk için para biriktiriyor.
- He is saving money for a trip abroad.
Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
- Protecting the environment means saving ourselves.
Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
- Protecting the environment means saving ourselves.
Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
- Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
Para sorunumuz olursa her zaman tasarruflarımızdan bir kısmını harcayabiliriz.
- If we have money problems we can always dip into our savings.
Ben bir tasarruf hesabı açmak istiyorum.
- I'd like to open a savings account.
Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- Bill dove into the river to save the drowning child.
Tom yanan binada sıkışmış çocukları kurtarmak için gücü dahilinde her şeyi yaptı.
- Tom did everything within his power to save the children that were trapped in the burning building.
O, para biriktirmek için kendi planını uygulamaya çalıştı.
- She tried to carry out her plan to save money.
Tom para biriktirmek için yapabileceği her şeyi yapar.
- Tom does everything he can to save money.
Uçmak için kanatlarım olsaydı, onu kurtarmaya giderdim.
- If I had wings to fly, I would have gone to save her.
Birisi onu kurtarmalı, ya da o boğulacak.
- Someone needs to save him, or he'll drown.
Bu mektupları saklamak gerçekten gerekli mi?
- Is it really necessary to save these letters?
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Onun seks skandalı serpintisi sırasında yüzünü korumak için saçma bir girişimde bulundu.
- He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
Sanırım doğayı korumak için herkes çaba göstermek zorunda.
- I think that everyone has to make efforts to save nature.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Sana biraz zaman kazandırmak için bir yolum olduğunu düşünüyorum.
- I think I have a way to save you some time.
Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- At the moment only a child can save my marriage.
Tom için biraz kek ayırmak isteyebilirsin.
- You might want to save some cake for Tom.
Mumlar yakın, güzel çarşaflar kullanın, fantezi iç çamaşırı giyin. Özel bir gün için saklamayın. Bugün özeldir.
- Burn the candles, use the nice sheets, wear the fancy lingerie. Don't save it for a special occasion. Today is special.
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Dökumanı kaydetmedim.
- I didn't save the document.
Kapatmadan önce dosyayı kaydetmeyi unuttum.
- I forgot to save the file before switching off.
Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.
- Out of my salary, I had begun to save a few dollars.
O, birikimlerini topladı.
- He added to his savings.
Doktor faturaları birikimlerimizi gerçekten azaltıyor.
- Doctors' bills really cut into our savings.
Salondaki soğuk hariç konser iyiydi.
- Save for the cold in the hall, the gig was good.
Biri hariç tüm işçiler eve gitti.
- All the workers went home save one.
Dökumanı kaydetmedim.
- I didn't save the document.
Dosyayı hangi klasöre kaydettin?
- In which folder did you save the file?
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to save time?
Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.
- We used the computer in order to save time.
Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.
- Nothing but a miracle can save her now.
Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı.
- The President called on everyone to save energy.
Kulübe gitmeden önce evde önceden içelim, çünkü biraz para tasarruf etmek istiyorum.
- Let's predrink at home before going to the club, because I would like to save some money.
Kara gün için tasarruf etmek zorundayız.
- We have to save for a rainy day.
He had one saving grace: good manners.
Felicity is not very attractive but her intelligence and wit are her saving grace.
The goaltender made a great save.
The giant wrestler continued to beat down his smaller opponent, until several wrestlers ran in for the save.
Only the parties may institute proceedings, save where the law shall provide otherwise.
The game console can store up to eight saves on a single cartridge.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
... This is one way of saving people some time. ...
... the saving is precisely what gives it its psychological meaning ...