O, onu kurtarmak için hayatını riske attı.
- She risked her life to save him.
Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- Bill dived into the river to save the drowning child.
O, para biriktirmek için kendi planını uygulamaya çalıştı.
- She tried to carry out her plan to save money.
Para biriktirmek için masrafları kısmalıyız.
- We must cut our expenses to save money.
Uçmak için kanatlarım olsaydı, onu kurtarmaya giderdim.
- If I had wings to fly, I would have gone to save her.
Birisi onu kurtarmalı, ya da o boğulacak.
- Someone needs to save him, or he'll drown.
Bu mektupları saklamak gerçekten gerekli mi?
- Is it really necessary to save these letters?
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Şu kana susamış köpeklerden kendilerini korumak için onlar bahçeye koştular.
- They ran into the garden to save themselves from those blood-thirsty hounds.
Onun seks skandalı serpintisi sırasında yüzünü korumak için saçma bir girişimde bulundu.
- He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Sana biraz zaman kazandırmak için bir yolum olduğunu düşünüyorum.
- I think I have a way to save you some time.
Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- At the moment only a child can save my marriage.
Tom için biraz kek ayırmak isteyebilirsin.
- You might want to save some cake for Tom.
Mumlar yakın, güzel çarşaflar kullanın, fantezi iç çamaşırı giyin. Özel bir gün için saklamayın. Bugün özeldir.
- Burn the candles, use the nice sheets, wear the fancy lingerie. Don't save it for a special occasion. Today is special.
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Kapatmadan önce dosyayı kaydetmeyi unuttum.
- I forgot to save the file before switching off.
Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.
- Out of my salary, I had begun to save a few dollars.
Biri hariç tüm işçiler eve gitti.
- All the workers went home save one.
İnsan mutlu olma sanatı hariç herhangi bir şeyi icat edebilir.
- Man may invent anything, save for the art of being happy.
Kapatmadan önce dosyayı kaydetmeyi unuttum.
- I forgot to save the file before switching off.
Dosyayı hangi klasöre kaydettin?
- In which folder did you save the file?
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to save time?
Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.
- We used the computer in order to save time.
Favori ekran koruyucun nedir?
- What's your favorite screen saver?
Tom sadece ekran koruyucuya bakarak bilgisayarının önünde oturdu.
- Tom sat in front of his computer just staring at the screen saver.
Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı.
- The President called on everyone to save energy.
Başkanın adamları ipten alacak gücü vardı, bir kalem oynatmaya bakardı iş.
- The President had the power to save the men from execution at the stroke of a pen.
Kara gün için tasarruf etmek zorundayız.
- We have to save for a rainy day.
Kulübe gitmeden önce evde önceden içelim, çünkü biraz para tasarruf etmek istiyorum.
- Let's predrink at home before going to the club, because I would like to save some money.
The goaltender made a great save.
The giant wrestler continued to beat down his smaller opponent, until several wrestlers ran in for the save.
Only the parties may institute proceedings, save where the law shall provide otherwise.
The game console can store up to eight saves on a single cartridge.
He's a saver, she's a spender; you think the marriage would be doomed but he keeps them from going into bankruptcy and she makes sure they have alot of fun.