Tom Mary'yi kurtarmak için hayatını riske attı.
- Tom risked his life to save Mary.
Tom yanan binada sıkışmış çocukları kurtarmak için gücü dahilinde her şeyi yaptı.
- Tom did everything within his power to save the children that were trapped in the burning building.
Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- Bill dived into the river to save the drowning child.
Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- Bill dove into the river to save the drowning child.
Tom para biriktirmek için bir yol arıyor.
- Tom is looking for a way to save money.
O, para biriktirmek için kendi planını uygulamaya çalıştı.
- She tried to carry out her plan to save money.
Sana biraz zaman kazandırmak için bir yolum olduğunu düşünüyorum.
- I think I have a way to save you some time.
Tom için biraz kek ayırmak isteyebilirsin.
- You might want to save some cake for Tom.
Mumlar yakın, güzel çarşaflar kullanın, fantezi iç çamaşırı giyin. Özel bir gün için saklamayın. Bugün özeldir.
- Burn the candles, use the nice sheets, wear the fancy lingerie. Don't save it for a special occasion. Today is special.
Bu mektupları saklamak gerçekten gerekli mi?
- Is it really necessary to save these letters?
Dökumanı kaydetmedim.
- I didn't save the document.
Tom Mary'nin kaydetme dosyalarını sildi.
- Tom deleted Mary's save files.
Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.
- Out of my salary, I had begun to save a few dollars.
Sanırım doğayı korumak için herkes çaba göstermek zorunda.
- I think that everyone has to make efforts to save nature.
Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak.
- Everybody will have to pitch in to save the environment.
Pazar hariç her gün çalışırım.
- I work every day save Sundays.
Biri hariç tüm işçiler eve gitti.
- All the workers went home save one.
Tom Mary'nin kaydetme dosyalarını sildi.
- Tom deleted Mary's save files.
Dosyalarınızı bir CD'ye kaydetmelisiniz.
- You must save your files on a CD.
Bu mektupları saklamak gerçekten gerekli mi?
- Is it really necessary to save these letters?
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to save time?
Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.
- We used the computer in order to save time.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.
- Nothing but a miracle can save her now.
Barıştan başka hiçbir şey dünyayı kurtaramaz.
- Nothing but peace can save the world.
Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- At the moment only a child can save my marriage.
Zamandan tasarruf etmek için bir bilgisayar kullandım.
- I used a computer in order to save time.
Kulübe gitmeden önce evde önceden içelim, çünkü biraz para tasarruf etmek istiyorum.
- Let's predrink at home before going to the club, because I would like to save some money.
Ebeveynleri onun kolej eğitimi için birikim yapıyorlar.
- His parents are saving for his college education.
Milyonlarca insan bütün birikimlerini kaybetti.
- Millions of persons lost all their savings.
Kimse içeceklerden tasarruf ederek zengin olmadı.
- Nobody ever got rich by saving on drinks.
Ben bir tasarruf hesabı açmak istiyorum.
- I'd like to open a savings account.
Ben bir tasarruf hesabı açmak istiyorum.
- I'd like to open a savings account.
Tom her ay tasarruf hesabına biraz para ekliyor.
- Tom adds a little money to his savings account each month.
Evliliğini kurtarmak için çalışmak zorundasın.
- You need to work on saving your marriage.
Yeni bir araba almak için para biriktirmemiz gerekiyor.
- We need to save up money to buy a new car.
Para biriktirmek için sıkı çalıştı.
- She's worked hard to save up money.
Para biriktirmek için sıkı çalıştı.
- She's worked hard to save up money.
O biraz para biriktirmek için çok çalıştı.
- He worked hard to save up some money.
Tom bir araba satın almak için yeterli parayı tasarruf etmek istedi.
- Tom wanted save up enough money to buy a car.
save your money while you're young - gençken paranı biriktir.
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to save time?
Park Street'ten kaçınırsak bu zaman kazandırır.
- It'll save time if we avoid Park Street.
Why don't you buy a new car? / No, I'm saving my money for a rainy day. I don't want to be caught in a bad position.
Tom ve Mary kiradan tasarruf etmek için beraber eve çıktılar.
- Tom and Mary moved in together to save money on rent.
O biraz para biriktirmek için çok çalıştı.
- He worked hard to save up some money.
Para biriktirmek için sıkı çalıştı.
- She's worked hard to save up money.
Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum.
- I am saving money in order to study abroad.
Yurt dışında bir yolculuk için para biriktiriyor.
- He is saving money for a trip abroad.
Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
- Protecting the environment means saving ourselves.
Acil bir durumda birikimlerine baş vurabilirsin.
- In an emergency you can fall back on your savings.
Doktor faturaları birikimlerimizi gerçekten azaltıyor.
- Doctors' bills really cut into our savings.
Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
- Protecting the environment means saving ourselves.
Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
- Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
Tom sadece ekran koruyucuya bakarak bilgisayarının önünde oturdu.
- Tom sat in front of his computer just staring at the screen saver.
Favori ekran koruyucun nedir?
- What's your favorite screen saver?
Kaydedilmiş verinin üzerine yazmak ister misin?
- Do you want to overwrite the saved data?
Yorumunuz için değişiklikler kaydedildi.
- Changes to your comment have been saved.
The goaltender made a great save.
The giant wrestler continued to beat down his smaller opponent, until several wrestlers ran in for the save.
Only the parties may institute proceedings, save where the law shall provide otherwise.
The game console can store up to eight saves on a single cartridge.
Jones retired seven to earn the save.
He tried to make reparations to those he had injured, partly to save face.
If you're going to start in on me about coming back into the company — save your breath. There's no room here for me and you know it.
She told me she's saving herself for marriage.
the tide being fortunately in our favour, we reached the Saint Vincent in good time, going up the accommodation ladder on the port side, which, as you know, is devoted to the use of the lower deck portion of the crew, just as Eight Bells struck. Ha, my lads, cried the Jaunty, who stood by the entry-port, you've just saved your bacon!.
Maybe a strapping woodsman will come along and save the day.
She knows she must save up for college.
Our bullpen has too many blown saves.
1988: Are you saved, Mr Woardly-Fish? — Peter Carey, Oscar and Lucinda.
He's a saver, she's a spender; you think the marriage would be doomed but he keeps them from going into bankruptcy and she makes sure they have alot of fun.
I scrimped and saved to buy my first house.
... So we think this is amazing, and it's going to save you ...
... But having the ability to save those conversations is, I ...