sated, having had one's fill; satisfied, weary

listen to the pronunciation of sated, having had one's fill; satisfied, weary
English - Turkish

Definition of sated, having had one's fill; satisfied, weary in English Turkish dictionary

sad
{s} mahzun
sad
{s} acı

Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız. - We are faced with a very sad situation.

Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır. - A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.

sad
{s} acıklı

Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız. - We are faced with a very sad situation.

Ne kadar hüzünlü ve acıklı! - How sad and pathetic!

sad
{s} hüzünlü

Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu. - His sad story touched my heart.

Bu öylesine hüzünlü bir hikaye. - This is such a sad story.

sad
{s} çok kötü: a sad state of affairs çok kötü bir
sad
{s} iflah olmaz
sad
{s} hamur olmuş
sad
hüzün

Bana böyle hüzünlü bakma. - Don't give me such a sad look.

Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu. - His sad story touched my heart.

sad
(sıfat) mahzun, üzgün, hüzünlü, üzüntülü, üzücü, acı, acılı, acıklı, hazin, adam olmaz, iflah olmaz, kasvetli, iç karartıcı, koyu, hamur olmuş
sad
üzüntü

Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı. - He hid his sadness behind a smile.

Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm. - I saw the mark of sadness that had remained on her face.

sad
{s} kederli, üzgün: sad person kederli kimse
sad
(Tekstil) koyu, donuk
sad
{s} koyu
sad
hayırsız
sad
esef edilecek
sad
yetersiz
sad
acınacak
sad
bedbaht
sad
sadnesskeder
English - English
sad
Sated, having had ones fill; satisfied, weary
sad