sakinleştirmek

listen to the pronunciation of sakinleştirmek
Turkish - English
calm

Layla did her best to calm Sami down. - Leyla, Sami'yi sakinleştirmek için elinden geleni yaptı.

Tom did all he could to calm Mary down. - Tom Mary'yi sakinleştirmek için elinden gelen her şeyi yaptı.

soothe
appease
still
quiet
to calm
hush
to calm, to calm sb down, to cool sb down, to soothe, to mollify, to quiet (down), to quieten (down), to pacify; to sedate, to tranquillize, to tranquilize
placate
tranquilize
allay
steady
smooth
becalm
pacify
smooth down
tranquillize
calm somebody down
cool somebody down
cool down
(Dilbilim) calm down
(Politika, Siyaset) subside
quieten
sedate
mollify
compose
calming down
sakin
tranquil

Did you give her the tranquilizer? - Ona sakinleştirici verdin mi?

Mary needs to be tranquilised. - Mary'nin sakinleşmesi gerek.

sakin
habitant
sakin
{s} quiet

The two sisters lived very quietly. - İki kız kardeş çok sakince yaşadılar.

The mother was quieting her crying baby. - Anne ağlayan bebeğini sakinleştiriyordu.

sakin
resident

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

The residents of this town are deeply religious and patriotic people. - Bu kasabanın sakinleri çok dindar ve vatansever insanlar.

sakin
calm

He remains calm in the face of danger. - O, tehlike karşısında sakin kalır.

It was a calm winter evening. - Sakin bir kış akşamıydı.

sakin
cool

I was as cool as a cucumber. - Ben son derece sakindim.

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

sakin
{i} inhabitant

Since Puerto Rico is a US colony, Puerto Rico's head of state is the President of the USA, but inhabitants of Puerto Rico are not allowed to vote in US presidential elections. - Abd sömürgesi olduğundan beri Porto Riko'nun devlet başkanı Abd devlet başkanıdır ama Porto Riko sakinlerinin Abd devlet başkanlığı seçimlerinde oy kullanmasına izin verilmez.

The inhabitants of the island are friendly. - Adanın sakinleri cana yakındır.

sakin
{s} composed

Tom tried to stay composed. - Tom sakin kalmaya çalıştı.

sakin
even-tempered
sakin
emotionless
sakin
{s} steady
sakin
{s} halcyon
sakin
leisurely

Sami was enjoying a leisurely life. - Sami sakin bir hayattan zevk alıyordu.

sakin
citizen

I am also a citizen of Tokyo. - Ben de bir Tokyo sakiniyim.

I am a citizen of Chiba, but work in Tokyo. - Ben Chiba sakiniyim ama Tokyo'da çalışıyorum.

sakin
{i} local

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

She married a local boy. - O, yöre sakini bir çocukla evlendi.

sakin
meek
sakin
stilly
sakin
sedentary
sakin
(deyim) as calm as a millpond
sakin
sedated

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

They have him sedated. - Onlar onu sakinleştirdiler.

sakin
self-possessed
sakin
balmy
sakin
matter-of-fact
sakin
occupant

The police vehicle's armor plating saved the lives of its occupants. - Polis aracının zırh kaplaması apartman sakinlerinin hayatlarını kurtardı.

sakin
arcadia
sakin
douce
sakin
collected

Tom was calm and collected. - Tom sakin ve aklı başındaydı.

Fadil was amazingly calm and collected after he had shot Rami. - Fadıl, Rami'yi vurduktan sonra inanılmaz biçimde sakin ve kendindeydi.

sakin
residentiary
sakin
phlegmatical
sakin
equanimity
sakin
imperturbate
sakin
easeful
sakin
restrained
sakin
coolheaded
sakin
unruffled
sakin
(Askeri) clam
sakin
uneventful
sakin
esay
sakin
philosophical
sakin
soft
sakin
static
sakin
(Meteoroloji) lull
sakin
equable
sakin
untroubled
sakin
inhabiter
sakin
unmoved
sakin
phlegmatic
sakin
denizen
sakin
ataraxic
sakin
statical
sakin
shacker
sakin
canny
sakin
tranquilizing
sakin
unperturbed
sakin
taciturn

Mary's partner is a taciturn person. - Mary'nin ortağı sakin bir kişidir.

sakin
occupier
sakin
unhurried
sakin
{s} cold

He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness. - O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.

sakin
{s} even

The wind calmed down in the evening. - Rüzgar akşam sakinleşti.

He remained calm even in the presence of danger. - Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.

sakin
private
sakin
sleepy
sakin
off-peak
sakin
dweller

For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world. - Antik Çin'in bazı sakinleri için, boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.

sakin
undisturbed
sakin
imperturbable
sakin
level-headed
sakin
easy

Take it easy. I can assure you that chances are in your favor. - Sakin olun. Ben fırsatların sizin lehinize olduğunu size temin ederim.

Take it easy! Don't be so nervous. - Sakin ol! O kadar gergin olma!

sakin
restful
sakin
unflappable
sakin
placid

Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life. - O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.

This is a placid and cozy place. - Burası sakin ve sıcak bir yer.

sakin
on an even keel
sakin
orderly
sakin
beware of
sakin
calmest
sakin
beware
sakin
peaceable
sakin
calm, tranquil, serene; still
sakin
(a) resident; (an) inhabitant
sakin
laidback
sakin
(someone) who resides in or inhabits (a place)
sakin
philosophic
sakin
nerveless
sakin
tenant
sakin
Pacific
sakin
hushed
sakin
airless
sakin
even tempered
sakin
peaceful

When Tom has trouble sleeping, he starts counting stoats. That quickly brings him into a peaceful mood, and he is fast asleep before he could count the stoats to fifty. - Tom'un uyumada problemi olduğunda, o kakımları saymaya başlar.O, onu çabucak sakin bir hale getirir. Ve o kakımları elliye kadar sayabilmeden önce derin uykuya dalar.

This forest is quiet and peaceful. - Bu orman sakin ve huzurlu.

sakin
dispassionate
sakin
noiseless
sakin
smooth

The sea looks calm and smooth. - Deniz sakin ve yumuşak görünüyor.

sakin
indweller
sakin
domicilled
sakin
equal
sakin
calm, cool, placid, self-possessed, serene, imperturbate; quiet, taciturn; tranquil, peaceful, esay; inhabitant, dweller, resident, occupier, occupant sekene
sakin
inmate
sakin
comfortable

He observed this calmly, from a comfortable distance. - Bunu uygun bir uzaklıktan sakince gözlemledi.

sakin
in repose
sakin
composedly
sakin
still

The stadium was quite still. - Stadyum oldukça sakindi.

Please remain perfectly still. - Lütfen tamamen sakin kal.

sakin
{s} serene
sakin
contained
sakin
{s} quiescent
sakin
{s} reposeful
sakin
calmative
sakin
{s} sedate

I was heavily sedated. - Ağır şekilde sakinleşmiştim.

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

sakin
{s} idyllic
sakin
together

Tom and Mary enjoyed a quiet moment together. - Tom ve Mary birlikte sakin bir anın tadını çıkardı.

sakinleştirme
conciliation
sakinleştirme
(ilaçla) sedation
sakinleştirme
{i} calming
Turkish - Turkish
Sakinleşmesini sağlamak, sessiz, dingin bir duruma getirmek
sakin
Hareket etmeyen, kımıldamayan, durgun, dingin
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Hareketsiz, kendi hâlinde. Bir yerde oturan. Kararlı
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf
Sâkin
(Osmanlı Dönemi) İSKÂN
sakin
Durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan, dingin
sakin
Sessiz
sakin
Bir yerde oturan: "Sakinleri Müslümanlardan ibaret olan semtte, bakkal dükkânı, günün her saatinde dolup boşalır."- S. Ayverdi
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş: "Sesi dinlediği müddetçe sakin ve uslu duruyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
sakin
Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen
sakin
Sessiz: "Dinlenmek için otelimizden daha sakinini bulacağınızı ummam."- S. F. Abasıyanık
sakin
Bir yerde oturanlar, sakinler
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş
sakin
Bir yerde oturan, sekene
sakin
Hindu'ların çok korktuğu dişi şeytanlara verilen ad
sakinleştirme
Sakinleştirmek işi
sâkin
(Osmanlı Dönemi) bir yerde oturan