Onun yüzü öfkeden daha ziyade tiksinme ve hüzün yansıtıyor.
- Her face reflects disgust and sadness, rather than anger.
Gözlerin hüzün doluydu.
- Your eyes were full of sadness.
Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
- She helped him overcome his sadness.
Tom üzüntüsünü gizleyemedi.
- Tom was unable to conceal his sadness.
Gözleri keder doluydu.
- Their eyes were full of sadness.
Mutluluk ve keder sadece bir süre boyunca devam eder.
- Happiness and sadness only last for a time.
Senin gözde hüzünlü şarkın nedir?
- What's your favorite sad song?
Hüzünlü şarkılar söylemeyi sevmez.
- She doesn't like to sing sad songs.
Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
- Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
Uyandığımda üzgündüm.
- When I woke up, I was sad.
Üzücü haberi duyduktan sonra, o, gözyaşları içinde yıkıldı.
- After hearing the sad news, she broke down in tears.
Tom durumun gerçekten üzücü olduğunu düşündü.
- Tom thought the situation was really sad.
Tom üzüntülü olduğunu söyledi.
- Tom said that he was sad.
Yaşlı adam üzüntülü bir şekilde güldü.
- The old man laughed sadly.
Sanırım hiç arkadaş olmaması iç karartıcı.
- I think it's sad to have no friends.
Sanırım hiç arkadaşının olmaması iç karartıcıdır.
- I think it's sad to not have any friends.
Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Ne kadar hüzünlü ve acıklı!
- How sad and pathetic!
Senin aşkın olmadan hayatım çok kederli olurdu.
- Without your love, my life would be very sad.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Bana böyle hüzünlü bakma.
- Don't give me such a sad look.
O, bana üzüntülü şekilde baktı.
- She looked sadly at me.
Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
- I saw the mark of sadness that had remained on her face.
Hüzünlenmeyi seviyorum. Çoğu insanın üzücü duygudan kaçmaya çalıştığını biliyorum. Fakat sanırım bu yanlış.
- I like to feel sad. I know that most people try to avoid any kind of sad feeling. But I think that is wrong.
Mektubu okuduktan sonra hüzünlendi.
- He got sad after reading the letter.
She has experienced many sadnesses in her forty years.
Vprose Sir Guyon, in bright armour clad, / And to his purposd iourney him prepar'd: / With him the Palmer eke in habit sad, / Him selfe addrest to that aduenture hard .
She gets sad when he's away.
And thus they strekyn forth into the stremys, many sadde hunderthes.
That's the saddest-looking pickup truck I've ever seen.
... one never tires from consecrated the sadness of the minarets that stand out ...
... all the sadness and frustration and anger and hurt, and then the crowd starts screaming, ...