sabitleştirmek

listen to the pronunciation of sabitleştirmek
Turkish - English
{f} fixate
to fix, to consolidate
determine
(Tıp) fix
bed
sabit
fixed

Interest rates have been fixed at 5%. - Faiz oranları %5'te sabitlendi.

We fixed the price at $15. - Biz fiyatı 15 dolarda sabitledik.

sabit
{s} firm
sabit
{s} constant

The amount of water in the planet remains constant. - Gezegendeki su miktarı sabit kalır.

Determine the range of values of the constant k to which the quadratic inequality x² + kx - 3k > 0 holds for any real value of x. - x bir reel sayı olmak üzere, x² + kx - 3k > 0 eşitsizliğinde k sabitinin alabileceği değer aralığını bulunuz.

sabit
stationary
sabit
stable
sabit
established
sabit
{s} substantive
sabit
permanent
sabit
immovable
sabit
entrenched
sabit
attached
sabit
irremovable
sabit
changeless
sabit
{s} immutable
sabit
static

House prices have remained static for several months. - Ev fiyatları aylarca sabit kaldı.

sabit
{s} real

Determine the range of values of the constant k to which the quadratic inequality x² + kx - 3k > 0 holds for any real value of x. - x bir reel sayı olmak üzere, x² + kx - 3k > 0 eşitsizliğinde k sabitinin alabileceği değer aralığını bulunuz.

sabit
rigid
sabit
{s} settled
sabit
flat-footed
sabit
stabilised
sabit
stedfast
sabit
(Bilgisayar) stabilize
sabit
built-in
sabit
(Tıp) stationary phase
sabit
overhead
sabit
lasting
sabit
certain
sabit
changelessly
sabit
dormant
sabit
staring
sabit
invariant
sabit
lump sum
sabit
still

I still couldn't format my hard disk. - Sabit diskime hâlâ format atamadım.

Everything flows and nothing stays still. - Her şey akar ve hiçbir şey sabit kalmaz.

sabit
abiding
sabit
fix

Interest rates have been fixed at 5%. - Faiz oranları %5'te sabitlendi.

We fixed the price at $15. - Biz fiyatı 15 dolarda sabitledik.

sabit
cut-and-dried
sabit
(Konuşma Dili) hard and fast
sabit
settle
sabit
(Jeoloji) geostationary
sabit
deeprooted
sabit
indissoluble
sabit
unshakable
sabit
unshaken
sabit
unalterable
sabit
pivot
sabit
apodictic
sabit
deep-seated
sabit
steady

Hold this ladder steady. - Bu merdiveni sabit tutun.

He maintained a steady speed on the highway. - Otobanda sabit bir hızda kaldı.

sabit
sessile
sabit
hard-and-fast
sabitleştirme
immobilization
sabit
steadier
Sabit
(isim) Stable; constant
sabit
flat

I charge a flat fee of 2,000 dollars per weekend for my services. - Ben hizmetlerim için haftalık 2.000 dolarlık sabit bir ücret talep ediyorum.

sabit
standing
sabit
indelible
sabit
set
sabit
put

Sitting still he tried to put his best foot forward. - Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.

sabit
immobile
sabit
flat footed
sabit
fixed, stationary; stable; invariable, constant
sabit
proven, established
sabit
fixed; stationary; constant; static; stable, firm; immobile, immovable; (renk, boya) fast; indelible
sabit
invariable
sabit
(Hukuk) rooted
sabit
staid
sabit
fixed (stare)
sabit
fast
sabit
fast (color, dye), (color) that won't fade or rub off; indelible (ink, stain, pencil)
sabit
staunch
sabit
stending
sabit
const

The blood stream is usually constant and continuous. - Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir.

The amount of water in the planet remains constant. - Gezegendeki su miktarı sabit kalır.

sabit
iron
sabit
sure
sabit
{s} unwavering
sabit
stabile
sabit
(Anatomi) fixus
sabit
{s} steadfast
Turkish - Turkish
Sabit duruma getirmek: "Bir türlü tutamaz, durduramaz, sabitleştiremezsiniz."- R. H. Karay
Sabit duruma getirmek
SABİT
(Osmanlı Dönemi) Doğruluğu isbat edilmiş olan
SABİT
(Osmanlı Dönemi) Duran, yerinde durup hareket etmeyen
Sabit
(Osmanlı Dönemi) VEZİN
Sâbit
(Osmanlı Dönemi) VATID
sabit
Gerçekliği tespit edilmiş, kanıtlanmış olan
sabit
Yerinden oynamayan, yer değiştirmeyen, durağan
sabit
(Osmanlı Dönemi) duran; doğruluğu ispatlanmış
sabit
Değişmeyen, hep aynı kalan, önceden ayarlanmış
sabitleştirme
Sabitleştirmek işi
sabitleştirmek
Favorites