sağla

listen to the pronunciation of sağla
Turkish - English
provide

The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program. - Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

made available to
enable to be
{f} enabling
{f} stand by
{f} supply

Can you supply me with everything I need? - İhtiyacım olan her şeyi bana sağlayabilir misin?

Cows supply us with milk. - İnekler bize süt sağlar.

provide for

They had a lot of children to provide for. - Onların, geçimini sağlayacak bir sürü çocukları vardı.

He is unable to provide for his family. - O, ailesinin geçimini sağlayamaz.

make available to
{f} provided

She provided for her old age. - Onun yaşlılığında geçimini sağladı.

Team members are provided with equipment and uniforms. - Takım üyelerine ekipman ve üniforma sağlanmaktadır.

employ

The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. - Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.

Japanese companies generally provide their employees with uniforms. - Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.

provide with
enable to
lay on
supply with
{f} supplying

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

supplies

The cow supplies us with milk. - İnek bize süt sağlamaktadır.

The river supplies cities and villages with water. - Nehir şehirlere ve köylere su sağlar.

procure
providewith
enable

The new subway enables me to get to school in 20 minutes. - Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert. - Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

providefor
enableto
layon
sağlamak
provide

He provides for his family. - O ailesinin geçimini sağlamaktadır.

Television is a very important medium through which to provide information. - Televizyon bilgi sağlamak için çok önemli bir araçtır.

sağlamak
ensure

Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled. - Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.

I will do my best to ensure that such mistakes do not occur in future. - Bu tür hataların gelecekte olmamasını sağlamak için elimden geleni yapacağım.

sağlamak
supply

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

sağlamak
procure
sağlamak
{f} yield
sağlamak
{f} derive
sağlamak
assure
sağlamak
{f} implement
sağlamak
{f} cater

The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour. - Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.

sağlamak
{f} secure
sağlamak
fix up
sağlamak
to provide; to procure, get, find; to gain, obtain; to achieve, win; to bring (something) about
sağlamak
to supply, to obtain, to provide, to get, to secure, to procure; to ensure; to prove
sağlamak
cater for
sağlamak
{f} fix
sağlamak
{f} furnish

The river furnishes electric power to the town. - Nehir şehre elektrik enerjisi sağlamaktadır.

sağlamak
offer
sağlamak
employ
sağlamak
verify
sağlamak
gain

They tried very hard to gain an advantage over one another. - Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.

sağlamak
(Matematik) prove
sağlamak
insure
sağlamak
{f} accommodate
sağlamak
provide for
sağlamak
keep to the right
sağlamak
enable to be
sağlamak
extend
sağlamak
derive from
sağlamak
stand by
sağlamak
drive on the right
sağlamak
supply with
sağlamak
get

I'm sure I can speak French well enough to get by. - Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.

We have got to get him to take that project seriously. - Onun o projeyi ciddiye almasını sağlamak için buradayız.

sağlamak
endow with
sağlamak
accommodate somebody with
sağlamak
enable

My new car enables me to go anywhere, anytime. - Benim yeni arabam her zaman herhangi bir yere gitmeme olanak sağlamaktadır.

The new subway enables me to get to school in 20 minutes. - Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.

sağlamak
generate
sağlamak
enable to
sağlamak
deliver
sağlamak
lay on
sağlamak
enlist
sağlamak
fix sb up with sth
sağlamak
obtain
sağlamak
fit up
sağlamak
administer
sağlamak
fit up with
sağlamak
reap
sağlamak
allow
sağlamak
maintain
sağlamak
(Hukuk) to supply, to provide, to maintain, to ensure
sağlamak
fend for
sağlamak
find
sağlamak
(destek) enlist
sağlamak
extract
sağlamak
arm

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

sağlamak
make

I'll do everything within my power to make sure your children are safe. - Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.

It is impossible to make her understand the theory. - Onun teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.

sağlamak
lay in
sağlamak
get out of
sağlamak
carry
sağlamak
to ensure, guarantee
sağlamak
keep

It's difficult to keep order in this town. - Bu kasabada düzeni sağlamak zordur.

I'd like to earn my keep while I'm staying with you. - Seninle kalıyorken geçimimi sağlamak istiyorum.

sağlamak
come in
sağlamak
accommodate smb. with
sağlamak
{f} purvey
sağlamak
{f} suck
sağlamak
(Nükleer Bilimler) check
sağlamak
return
sağlamak
{f} provision
sağlamak
provide with
çevrene uyum sağla
do in Rome as the Romans do
Turkish - Turkish

Definition of sağla in Turkish Turkish dictionary

Sağlamak
getirmek
sağlamak
Öndeki aracın sağından ilerleyerek önüne geçmek
sağlamak
Elde etmek, sahip olmak
sağlamak
Bir işlemin doğruluğunu ortaya koymak
sağlamak
Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek: "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık."- H. Taner
sağlamak
Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek
sağlamak
Elde etmek, sahip olmak: "... o sevimli yavru hâliyle sağladığı sempatinin büyük bir kısmını yitirmişti."- Y. N. Nayır
sağlamak
(Osmanlı Dönemi) temin
sağla
Favorites