saçma!

listen to the pronunciation of saçma!
Turkish - English
fiddle-de-dee
nonsense

That's nonsense. Nobody but a fool would believe it. - O çok saçma. Bir aptalın dışında ona kimse inanmaz.

I am fed up with your nonsense. - Saçmalıklarından bıktım.

nonsensical

He was so drunk, his explanations were nonsensical. - O çok sarhoştu, onun açıklamaları saçma sapandı.

Absolutely nonsensical things happen in this world. - Kesinlikle bu dünyada saçma sapan şeyler oluyor.

{s} absurd

The idea seemed absurd at first. - Fikir ilk başta saçma görünüyordu.

Many great scientists had thought about absurd things. - Pek çok büyük bilim adamları saçma şeyler hakkında düşünmüştür.

go on
silly

How can you say such a silly thing? - Nasıl bu kadar saçma bir şey söyleyebilirsin?

Don't be silly. I can't do it. - Saçmalama, onu yapamam.

unreasonable

Aren't you being just a little unreasonable? - Sadece biraz saçma davranmıyor musun?

{s} stupid
{s} trivial

Writing with chalk is trivial. - Tebeşirle yazmak saçmadır.

Don't bother your parents with such a trivial thing. - Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.

{i} laugh
pointless
{s} daft
{i} bullshit

Apocryphal stories are the most fun variety of bullshit. - Uydurma hikayeler en eğlenceli saçmalık türüdür.

Creationism is bullshit. - Yaratılışçılık saçmalıktır.

senseless

The sentence is senseless, but correct. - Bu cümle saçma ama hatasız.

foolish

It is foolish of him to pay for it again. - Yeniden ödeyerek saçmalık etti.

How could you make such a foolish mistake? - Nasıl böyle saçma bir hata yapabilirsin?

impertinent
{s} blind
goofy
{s} sorry
(Argo) bollock
rubbish

His essay is rubbish. - Onun denemesi saçmalık.

{ü} fiddlesticks
buckshot
spinach
trash

My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich. - Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.

scattering, strewing; nonsense, bunkum, bunk, drivel; buckshot, pellet; nonsensical, silly, foolish, stupid, crazy, ridiculous, ludicrous, asinine, absurd, fatuous, impractical, preposterous; Rubbish!, Nonsense!; Bullshit!, Balls!
(Argo) bollocks
(Avcılık) slug
{s} ludicrous
terrestrial
nonsense!
disseminate
humbug
wacky
vacuous
poppycock
childish
fatuous
feeble
irrationality
frivolous

Isn't buying paintings for the office a little frivolous? - Ofis için resim satın almak biraz saçma değil mi?

tosh
shot
drivel
asinine
cockeyed
sloppy
impractical
malarky
bull

Creationism is bullshit. - Yaratılışçılık saçmalıktır.

This is just a pile of bullshit! - Bu sadece bir yığın saçmalık!

preposterous

Obviously, such arguments are preposterous. - Açıkçası, bu tür tartışmalar çok saçma.

Tom's story is preposterous. - Tom'un hikayesi çok saçma.

extravagant
trashy
ridiculous

His story was too ridiculous for anyone to believe. - Onun hikayesi herhangi birinin inanması için çok fazla saçma.

What a ridiculous opinion that is! - O ne saçma bir fikir!

grotesque
empty
crazy

They must be crazy to believe such nonsense. - Onlar böyle saçmalıklara inanmak için deli olmalılar

sappy
rubbishy
dissemination
bird shot
hog wash
outlandish

Sami's lies got bigger and more outlandish. - Sami'nin yalanları daha büyük ve daha saçma.

hooey
boloney
irrational
applesauce
small shot
balls
cock and bull
Turkish - Turkish
Balık ağı
Böyle söz söyleyen veya iş yapan
Avda kullanılan fişeklerin içine konulan, türlü boylardaki küçük ve yuvarlak kurşun tanesi
Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani
Bir tür balık ağı, serpme ağ
Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz
Avda kullanılan fişeklerin içine konulan, türlü boylardaki küçük ve yuvarlak kurşun tanesi: "Ben fişeklerin barutunu, tapasını, saçmasını koyarım, beybaba!"- A. Gündüz
Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz: "Bırak şu saçmaları! Bir daha bahsini etme."- R. H. Karay
Saçmak işi