Definition of saçma in Turkish English dictionary
- nonsense
That's nonsense. Nobody but a fool would believe it.
- O çok saçma. Bir aptalın dışında ona kimse inanmaz.
That's absolute nonsense.
- Bu saçmalığın dik alası.
- nonsensical
He was so drunk, his explanations were nonsensical.
- O çok sarhoştu, onun açıklamaları saçma sapandı.
Absolutely nonsensical things happen in this world.
- Kesinlikle bu dünyada saçma sapan şeyler oluyor.
- absurd
Twitter is a good example of absurdity.
- Twitter, saçmalıklara iyi bir örnektir.
Many great scientists had thought about absurd things.
- Pek çok büyük bilim adamları saçma şeyler hakkında düşünmüştür.
- go on
- silly
Don't be silly. I can't do it.
- Saçmalama, onu yapamam.
How can you say such a silly thing?
- Nasıl bu kadar saçma bir şey söyleyebilirsin?
- unreasonable
Aren't you being just a little unreasonable?
- Sadece biraz saçma davranmıyor musun?
- pointless
- senseless
The sentence is senseless, but correct.
- Bu cümle saçma ama hatasız.
- foolish
How could you make such a foolish mistake?
- Nasıl böyle saçma bir hata yapabilirsin?
It is foolish of him to pay for it again.
- Yeniden ödeyerek saçmalık etti.
- impertinent
- spinach
- trash
My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich.
- Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.
- scattering, strewing; nonsense, bunkum, bunk, drivel; buckshot, pellet; nonsensical, silly, foolish, stupid, crazy, ridiculous, ludicrous, asinine, absurd, fatuous, impractical, preposterous; Rubbish!, Nonsense!; Bullshit!, Balls!
- hog wash
- outlandish
Sami's lies got bigger and more outlandish.
- Sami'nin yalanları daha büyük ve daha saçma.
- hooey
- boloney
- irrational
- applesauce
- small shot
- balls
- blind
- bullshit! [sl.]
- bullshit [sl.]
- fiddlesticks
- fudge
- shucks
- scattering
- skittles
- fantastic
- kibosh
- laugh
- rot
- for the birds
- fiddle de dee
- fiddle
- shot
- froth
- rhubarb
- poppycock
- smearcase
- fantastical
- incongruous
He has an incongruous sounding name which is hard to remember.
- Onun hatırlaması zor saçma görünen bir adı var.
- claptrap
- absurd remark, piece of hogwash
- bunkum
- shot, buckshot, or BB pellets
- chimerical
- (fisherman's) cast net, casting net
- farcical
He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
- Onun seks skandalı serpintisi sırasında yüzünü korumak için saçma bir girişimde bulundu.
- jabber wocky
- malarkey
Personally, I think that's a bunch of malarkey.
- Şahsen, ben onun saçmalık olduğunu düşünüyorum.
- inept
- frothy
- baloney
- bunk
- inane
- cockeyed
- eradiation
- scattering, strewing (something)
- fatuous
- (Hukuk) dissemination
- absurd, ridiculous, stupid
- {s} stupid
- {s} trivial
Don't bother your parents with such a trivial thing.
- Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.
Writing with chalk is trivial.
- Tebeşirle yazmak saçmadır.
- {s} daft
- {i} bullshit
This is just a pile of bullshit!
- Bu sadece bir yığın saçmalık!
I got it, so no bullshit, okay?
- Anladım, bu yüzden saçmalık yok, değil mi?
- goofy
- {s} sorry
- (Argo) bollock
- saçma söz
- absurdity
- saçma bir biçimde
- fatuously
- saçma lâf
- gammon
- saçma sapan
- nonsensical, foolish
- saçma sapan
- (lâf) stuff and nonsense !
- saçma sapan
- foolishly
- saçma sapan konuşan kimse
- blatherskite
- saçma sapan konuşma
- splutter
- saçma sapan konuşmak
- blether
- saçma sapan konuşmak
- yak
- saçma sapan konuşmak
- piffle
- saçma sapan konuşmak
- twaddle
- saçma sapan konuşmak
- talk wild
- saçma sapan konuşmak
- talk nonsense
- saçma sapan konuşmak
- to talk nonsense, talk hogwash
- saçma sapan konuşmak
- blather
- saçma sapan konuşmak
- to talk nonsense, to talk rubbish, to drivel, to talk through one's hat
- saçma sapan lâf
- rigmarole
- saçma sapan olma
- nonsensicalness
- saçma sapan söz
- drivel
- saçma sapan very absurd, utterly nonsensical
- (talk, remarks)
- saçma sapan şey
- horseshit [sl.]
- saçma söz
- fiddle-faddle
- saçma tanesi
- small shot
- saçma özür
- sorry excuse
- saçmak
- strew
- saçmak
- spill
- saçmak
- {f} distribute
- kıvılcım saçma
- sparkling
- saçmak
- shine
- saçmak
- litter
- saçmak
- give off
- saçmak
- spot
- saçmak
- throw
- saçmak
- disseminate
- saçmak
- sprinkle
- saçmak
- shed
- saçmak
- throw about
- saçmak
- {f} scatter
- [der] boş laf, saçma,zırva
- [Der] twaddle, nonsense, balderdash
- saçmak
- bestrew
- abartılı ve saçma
- slushy
- iri saçma
- buckshot
- konuşurken tükürükler saçma
- splutter
- konuşurken tükürükler saçma
- sputter
- kıvılcım saçma
- scintillation
- radarı şaşırtmak için uçaktan mermi saçma
- window jamming
- saçmak
- sow
- saçmak
- lash out on
- saçmak
- spit
- saçmak
- splutter
- saçmak
- broadcast
- saçmak
- radiate
- saçmak
- irradiate
- saçmak
- besprinkle
- saçmak
- throw out
- saçmak
- eradiate
- saçmak
- to scatter, to strew; to sprinkle; to radiate
- saçmak
- to scatter, strew. saçıp savurmak to spend money recklessly, throw money away
- saçmak
- spread
- saçmak
- disperse
- saçmak
- bespread
- saçmak
- cast
- saçmak
- evoive
- son derece saçma
- highly odd
- son derece saçma
- the veriest nonsense
- tamamen saçma
- all moonshine
- tamamen saçma
- yo-ho-ho
- tohum saçma makinesi
- broadcaster
- ışık saçma
- irradiation