It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
Do you think that brown hair is very beautiful?
- Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
Tom's hair is disheveled.
- Tom'un saçı darmadağınık.
It's almost as absurd as building a nuclear reactor inside a castle.
- Bu neredeyse bir kale içine nükleer reaktör inşa etmek kadar saçma.
The farmer scattered the wheat seeds in the field.
- Çiftçi buğday tohumlarını tarlada saçtı.
Where did you scatter them?
- Onları nereye saçtın?
saçımı sarıya boyatacağım.
I want to get a haircut before I go on the trip.
- Yolculuğa çıkmadan önce saç tıraşı olmak istiyorum.
You need not have a haircut right now.
- Şimdi bir saç tıraşı olmana gerek yok.
I saw a bottle of black hair dye in the medicine cabinet.
- Ecza dolabında bir şişe siyah saç boyası gördüm.
When it started raining, Mary's hair dye ran down her forehead.
- Yağmur yağmaya başladığında, Mary'nin saç boyası alnına aktı.
I borrowed Tom's hairbrush.
- Tom'un saç fırçasını ödünç aldım.
She bought a hairbrush and a toothbrush.
- O bir saç fırçası ve bir diş fırçası aldı.
Her new hairstyle covers her ears.
- Onun yeni saç modeli kulaklarını örtüyor.
I changed my hairstyle.
- Saç modelimi değiştirdim.
I really need to get a haircut.
- Gerçekten bir saç traşı olmam gerekiyor.
Tom has a receding hairline.
- Tom'un basık saç çizgisi var.
Tom's hairline is receding.
- Tom'un saç çizgisi basıktır.
My hair is longer than Jane's is.
- Saçlarım Jane'inkinden daha uzun.
He had dark brown hair.
- Koyu kahverengi saçları vardı.
Alopecia is also known as hair loss.
- Alopesi saç dökülmesi olarak da bilinir.
I use a blow dryer to dry my hair.
- Saçımı kurutmak için saç kurutma makinesi kullanırım.