sıradan

listen to the pronunciation of sıradan
Turkish - English
workaday
ordinary

This isn't any ordinary ability. - Bu sıradan bir yetenek değildir.

I have no interest in ordinary people. - Benim sıradan insanlara hiç ilgim yok.

common

He's nothing more than a common thug. - O sıradan bir hayduttan başka bir şey değil.

It is quite common for him to say so. - Onun öyle söylemesi çok sıradandır.

mediocre

That was a mediocre movie with mediocre actors. - O sıradan oyuncularla sıradan bir filmdi.

To become popular, you need to be mediocre. - Popüler olmak için sıradan olmalısın.

average

The meaning of an average man's life consists in three things: eating, drinking, and fucking. - Sıradan bir erkeğin yaşam amacı üç şeyden oluşur: yeme, içme ve yiyişme.

Tom is just an average Joe. - Tom sadece sıradan bir Joe.

routine

These are just routine questions we ask everyone. - Bunlar sadece herkese sorduğumuz sıradan sorular.

They became acquainted with the routine. - Sıradan işlerle tanıştılar.

regular

I'm just a regular office worker. - Ben sadece sıradan bir ofis çalışanıyım.

hackneyed
exoteric
commonplace
copybook
ordinary, banal, common, commonplace, small-time
blah
quotidian
casual

Tom is dressed a little more casually than usual. - Tom her zamankinden biraz daha sıradan giyinmiş.

We had a casual meeting on the crowded street. - Kalabalık caddede sıradan bir toplantı yaptık.

ordinary; middling, mediocre, run-of-the-mill
banal
run of the mill
prosaic
unexceptional
common or garden
nondescript
small
cut and dried
hack
straight
casually

Tom dressed casually. - Tom sıradan giyinmişti.

Tom is dressed a little more casually than usual. - Tom her zamankinden biraz daha sıradan giyinmiş.

trivial
indifferent
of a sort
(deyim) as common as much
of a kind

We had a dinner of a kind at the cheap restaurant. - Ucuz bir restoranda sıradan bir akşam yemeği yedik.

conventional

The women in this film are dressed in a very conventional way. - Bu filmdeki kadınlar çok sıradan bir şekilde giyinmişler.

humdrum
prosy
just another
obscure
unsophisticated
low
undistinguished
pedestrian
middle-of-the-road
run-of-the-mill
measly
humble
uncoloured
simple

Maria is a very polite, simple girl. - Maria çok kibar, sıradan bir kız.

Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways. - Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.

menial
spartan
mundane
dull
of sorts
fancy
plebeian
soso
demotic
runofthemill
sıra
{i} alignment
sıra
array
sıra
sequence

Genes consist of a specific sequence of DNA. - Genler DNA'nın belirli bir sıralanmasından oluşur.

Auto-destruct sequence was set. - Otomatik imha sırası kuruldu.

sıra
{i} queue

We queued up to get tickets for the concert. - Biz konsere bilet almak için sıraya girdik.

We queued up for the bus. - Biz otobüs için sıraya girdik.

sıra
{i} bench

There is a bench in front of the train station. - Tren istasyonunu önünde bir sıra var.

The boy sitting on the bench is Tom. - Sırada oturan oğlan Tom'dur.

sıra
rank

His rank isn't high enough for that position. - Sıralaması bu pozisyon için yeterince yüksek değil.

He ranked fourth on a total of 56 runners. - O, toplam 56 koşucu arasında dördüncü sırada yer aldı.

sıra
place

Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place. - Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.

Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki. - Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi.

sıra
row

Tom always wants to sit in the front row. - Tom her zaman ön sırada oturmak ister.

Tom sat in the front row. - Tom ön sıraya oturdu.

sıra
order

Line up and walk to the door in order. - Sıraya gir ve kapıya doğru düzenli olarak yürü.

That's reversing the logical order of things. - Bu, şeylerin mantık sırasını ters çevirmedir.

sıra
line

Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines. - Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.

Line up and walk to the door in order. - Sıraya gir ve kapıya doğru düzenli olarak yürü.

sıra
turn

It's your turn to sing. - Şarkı söyleme sırası senin.

It was my turn to clean the room. - Odayı temizleme sırası benimdi.

sıradan biri
ordinary person
sıradan adam
Everyman
sıradan biçimde
commonly
sıradan görünümlü
common looking
sıradan ifade
cliche
sıradan ifade
rubber stamp
sıradan insanlar
ruck
sıradan insanlardan ayrılmak
rise out of the ruck
sıradan işler
routine

They became acquainted with the routine. - Sıradan işlerle tanıştılar.

sıradan konuları işleme
bathos
sıradan olay
common event
sıradan tip
Jones
sıradan ve klişe söz
bromide
sıradan zevkleri olan
middlebrow
sıradan çıkmak
fall out
sıra
{i} range

Italy has two mountain ranges, the Alps and the Apennines. - İtalya'nın iki dağ sırası vardır, Alpler ve Apeninler.

sıra
desk

Mary is sitting at the desk. - Mary sırada oturuyor.

There is one apple on the desk. - Sıranın üzerinde bir elma var.

sıra
lineup
sıra
queue, line, file; order, sequence; turn; (oyunda) go; regularity; right time, occasion; desk, bench
sıra
(okul) desk
sıra
{i} form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

sıra
right time
sıra
inning

Tom pitched six innings. - Tom altı vuruş sırası fırlattı.

sıra
amplitude
sıra
bout
sıra
arrange

Poetry consists of the best words arranged in the best order. - Şiir, en iyi sırada düzenlenmiş en iyi kelimelerden oluşur.

sıra
(Askeri) frequency

The recent frequency of earthquakes makes us nervous. - Şu sıralardaki deprem sıklığı bizi endişelendiriyor.

sıra
pew

Tom usually sits in the back pew. - Tom genellikle arka sırada oturur.

sıra
raw

Is it safe to eat raw fish during pregnancy? - Hamilelik sırasında çiğ balık yemek güvenli midir?

sıra
locate

During the morning of March 20, 2015, a total solar eclipse will be visible from the Faroe Islands, located northwest of Scotland, and the Svalbard Islands, located east of Greenland. - 20 Mart 2015 sabahı sırasında tam güneş tutulması İskoçyanın kuzeybatısında yer alan Faroe adalarından ve Greenland'in doğusunda yer alan Svalbarg adalarından gözle görülebilir olacak.

sıra
regularity
sıra
go
sıra
innings

Tom pitched six innings. - Tom altı vuruş sırası fırlattı.

sıra
fit
sıra
(Biyoloji) batch
sıra
tier
sıra
series
sıra
occasion

I am absent from school on occasion. - Ara sıra okula gitmem.

They visited me occasionally. - Onlar beni ara sıra ziyaret ettiler.

sıra
succession
sıra
string
sıra
catena
sıra
band
sıra
{i} slot
sıra
ordinal

Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers. - Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.

sıra
occurrences
Sıra
(Askeri) column
sıra
train

There is a bench in front of the train station. - Tren istasyonunu önünde bir sıra var.

During the strike, 35% of the trains will operate. - Grev sırasında trenlerin % 35'i çalışacak.

sıra
linage
sıra
settle
sıra
file

The children went upstairs in single file. - Çocuklar tek sıra halinde üst kata çıktı.

The students walked in a single file. - Öğrenciler tek sıra halinde yürüdüler.

sıra
the right time to ...: Şimdi denize girmenin tam sırası. Now's just the right time for a dip in the sea. Şimdi sırası değil. This isn't the right time
sıra
desk (in a school classroom)
sıra
point, moment, time: O sırada öğretmen geldi. At that point the teacher came in. Çiçekleri suladığım sırada telefon çaldı. The telephone rang while I was watering the flowers
sıra
of all shapes and sizes: sıra portakalı oranges of all shapes and sizes
sıra
arrangement
sıra
bank , sequence
sıra
progression
sıra
spell

Having misconceptions of what mathematics is is even more ordinary than not knowing how to spell my name. - Matematiğin ne olduğu ile ilgili yanılgıların olması ismimi nasıl heceleyeceğinizi bilmediğinizden bile daha sıradandır.

sıra
row; line; queue; file
sıra
turn: Sıra sende. It's your turn
sıra
(things) placed in a row: sıra ağaçlar trees planted in a row
sıra
order, sequence
sıra
bank

The bank collapsed during the recession. - Banka ekonomik durgunluk sırasında çöktü.

I got to the bank and luckily didn't have to get in line. - Bankaya gittim ve neyseki sırayla girmek zorunda kalmadım.

sıra
thread
sıra
cue
Turkish - Turkish
Herhangi bir, bayağı, alelâde
Herhangi bir, bayağı, alelade: "Bu kabil angaryalar sıradan bir memurun yaşamına hiç değilse bir renk ve canlılık katabilir."- H. Taner
amiyane
sıra
Bir çizgi üzerinde yan yana veya art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi: "Şehir esnafı şekercisinden tutun da, berberine kadar iki sıra durup kendisini alkışladılar."- S. F. Abasıyanık
sıra
Bir şeye ayrılan, uygun görülen veya rastlayan zaman: "Bu sırada, elinde paketiyle gelen Mustafa Efendi yaklaştı."- M. Ş. Esendal. Üzerinde birkaç kişinin yer almasına yarar tahtadan oturacak yer: "Oturacak yerler tahta sıralardan olur."- S. Birsel
sıra
Üzerinde birkaç kişinin yer almasına yarar tahtadan oturacak yer
sıra
Bu biçimdeki topluluğun durumu
sıra
Sıra durumunda olan, sıra oluşturan
sıra
Düzen
sıra
Bir şeye ayrılan, uygun görülen veya rastlayan zaman
sıra
Belirli bir düzene ve niteliğe göre dizilme durumu
sıra
Bir çizgi üzerinde yan yana veya art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi
sıra
Sıra kelimesi ardı, arkası, önü ve yanı kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kurar ve ardından, arkasından, önünden, yanından, beraberinde, anlamlarında kullanılır
sıra
Dershane, meclis gibi yerlerde kullanılan ve oturup yazı yazacak biçimde yapılmış olan mobilya
English - Turkish

Definition of sıradan in English Turkish dictionary

sıra
nokta üst üste punctuation colon
sıradan
Favorites